29 Ocak 2010 Cuma

MAİDE SURESİ 32. AYET

32. İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları'na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama bundan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırı gitmektedirler.
(Diyanet Vakfı Meali)

Kaynak:  http://www.kuranmeali.com/

26 Ocak 2010 Salı

TOPRAĞIN ALTI VAR (MÜ'MİNİN ÖLÜMÜNÜN GÜZELLİĞİ)

Bir gun Peygamber Efendimiz (s.a.v), vefat eden sahabisini defnetmek üzere ashabıyla birlikte kabristana gitmişti.Onlara kabir azabından Allah'a sığınmalarını tavsiye ederek ölüm hadisesini anlatmaya başladı. Önce bir mü'minin can verişindeki güzelliği ve kolaylığı şöyle tasvir etti:

"Bir mü'min dünyaya veda etmek üzereyken gökten yüzleri güneş gibi parlayan melekler, ellerindeki cennet kefeniyle ve cennet kokularıyla yere inerler ve o kimsenin görebileceği bir yere otururlar. Sonra ölüm meleği kalkıp onun başucuna gelir ve 'Ey güzel can! Allah'ın affına ve rızasına kavuşmak üzere artık çık!' der. O kulun canı, testinin ağzından sızan bir damlacık su gibi akıverir. Melek onu alır, cennetten getirilen kefene sarar ve ona güzel kokular sürer. Melekler o burcu burcu kokan canı alıp göklere yükselirken, yanlarından geçtikleri diğer melekler bu güzel kokunun ne olduğunu sorarlar, onlar da 'Dünyada kendisinden şu güzel vasıflarla söz edilen falan oğlu falandır.' derler. Dünya semasından başlayıp yedinci kat göğe çıkıncaya kadar her semanın önde gelen melekleri o kimseyi uğurlar. Nihayet Allah Teala'nın huzuruna varınca Cenab-ı Mevla: 'Bu kulumu cennetin en yüce yerine kaydedin! Şimdi onu tekrar yeryüzüne götürün. Ben insanı topraktan yarattım, yine oraya döndüreceğim ve tekrar oradan çıkaracağım.' buyurur. O güzel insanın ruhu tekrar cesedine iade edilir. Cesedi kabre konunca yanına iki melek gelerek onu oturturlar. Sonra aralarında şu konuşma geçer:

-Rabbin kim?
-Allah.
-Hangi dindensin?
-İslam dininden.
-Size Peygamber gönderilen şu zat kimdir?
-O Allah'ın Resulü'dür.
-Onun hakkında ne biliyorsun?
-Allah'ın kitabını okudum,Resulullah'a iman ettim ve onun peygamberliğini kabul ettim.

İşte o zaman Allah Teala'nın:
"Kulum doğru söyledi.Ona cennette bir yer hazırlayın! Cennet elbiseleri giydirin ve kabrinden cennete bakan bir kapı açın!" buyurduğu bildirilir. Bunun üzerine cennet rüzgarları o kimsenin kabrine cennet kokuları getirir. Kabri ufuklar boyunca genişletilir. Derken güzel yüzlü, iyi giyimli, hoş kokulu bir adam ona yaklaşır ve:
-Bu mutlu gününde seni tebrik ederim. Bütün bu olaylar daha dünyada iken haber verilmişti, der. Mü'min ona:
-Anlaşılan çok şey biliyorsun. Kimsin? diye sorar.
O da:
-Dünyada iken yaptığın iyilik ve ibadetlerin benim, der. O zaman mü'min:
-Rabbim! Artık kıyameti kopar da aileme ve bana ait olan şeylere kavuşayım, der.

(Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 237-288)
Yaşar Kandemir Altınoluk Dergisi Haziran 1999

22 Ocak 2010 Cuma

UYKU

Gece yatarken karnımızın üşümemesi için tek çare, yana yatıp dizleri bükmektir. Pek çok kişinin sabah yataktan bulantı, mide ve karın ağrısıyla kalkmasının sebebi, gece karnını azami derecede soğuktan koruyamamasındandır. Kişi bu durumda yatarken karın kasları gevşer, gerginliği azalır. Yattığımız sırada midemiz dolu bile olsa, sağa yattığımız için solda bulunan kalbin üzerindeki baskı kalkar, kalbe rahat açılıp kapanma imkanı tanınmış olur. Kalın bağırsakların üstte sağda ve solda iki köşesi vardır. Bu köşeler gazla gerildiğinde, karnın sağ ve sol yanında ağrı olur. Sağ yan tarafımız üstüne dönmekle, bu kolon köşelerini germiş olan gazlar harekete geçer, gerginlik azalır.

NOT: Esasında Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in sünneti olan hiçbir davranış için tıbbi altyapı aramamıza gerek yoktur, çünkü Hz. Ebubekir(r.a)'in dediği gibi 'O diyorsa doğrudur.' Biz sadece ona koşulsuz imanımızın tıp ilerledikçe, teknoloji geliştikçe ortaya çıkardığı ispatları görüp bunun keyfini çıkarırız ve çıkarmaya da devam edeceğiz.

18 Ocak 2010 Pazartesi

EMANETLERİ İFA EDİNİZ

Sahabi Abdullah İbni Yezid el-Hatmi (r.a) şöyle dedi:

"Rasulullah (s.a.v) orduyla vedalaşmak istediği zaman:

'Dininizi koruyup emanetlerinizi ifa etmeniz ve amellerinizi hayırla sonuçlandırmanız hususunda sizi Allah'a emanet ediyorum.' derdi.

(Ebu Davud,Cihad 73)

Hadisten Öğrendiklerimiz

1-Yolculuğa çıkan kimse yakınlarıyla ve hayır dualarını umduğu kimselerle vedalaşmalı, onlar da kendisine hayırlar temenni etmelidir.

2-İnsan sıkıntılı yolculuk sebebiyle dini görevlerini ihmal etmemeli, başkalarının hakkını çiğnememelidir.

3-Orduyu sefere gönderirken, en yetkili kimse onlara bazı tavsiyelerde bulunup dua etmelidir.

Enes (r.a), çocuklara rastladığı zaman onlara selam verir ve:

'Rasulullah (s.a.v) böyle yapardı.' derdi.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1-Peygamber Efendimizin sünnetlerinden biri de çocuklara selam vermesidir.

2-Çocuklara selam vermek, onların şahsiyetlerinin oluşumuna, eğitimine, kalblerinin hoş tutulmasına vesile olur.

3-Peygamberimizin sünnetlerini sahabiler eksiksiz uygulamaya gayret ederlerdi. Bizlerin de bu şekilde hareket etmemiz, Peygamber Efendimize saygının ve sünnetine uymanın bir gereğidir.

NOT: Sitede yayınlanan yazılarla ilgili değerli yorumlarınızı, görüş ve önerilerinizi; yayınlamamızı istediğiniz, İslam'ın, müslümanca yaşamanın tadını almaya vesile olacak yazıları bizimle paylaşmanızı dileriz.

NAZARLIK TAKMAK DOĞRU MU? (İ.Lütfi ÇAKAN)

"Göz değmesi" veya "nazar değmesi" diye bilinen, mikrobik olmayan ve aniden çoğunlukla baş ağrısı şeklinde beliren manevi rahatsızlıkların varlığını hepimiz pek iyi biliriz. "Nazar değdi,nazara geldi,nazara uğradı" gibi cümlelerle hep aynı rahatsızlık anlatılmak istenir. Tıb da bu tür rahatsızlıkları kabullenmekte ve "insanın gözünden çıkan şuaların dikkatle, belki biraz da kıskançlıkla bakış esnasında yoğunluk kazanması ve bu yoğun şuaların karşı organizmanın atomlarının çalışma düzenine tesir icra etmesi" şeklinde açıklamaktadır.

Rasulullah Efendimiz (s.a.v), Ebu Hureyre(r.a)'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte:

"Göz değmesi gerçektir(vaki'dir)"

buyurmuşlardır.

(Buhari,Tıb,36)

Hatta Peygamber Efendimiz(s.a.v), dokunan her kötü gözden Allah'a sığınmayı Hz. İbrahim'in bir duası olarak ümmetine ta'lim etmiştir.

Nazar değmesine karşı "okuma" suretiyle uygulanan tedavinin Hz. Peygamber ve ashabı tarafından yapıldığı ve müsbet neticeler alındığı örnekleriyle sabittir. Bu tedavide daha çok FATİHA,İHLAS,FELAK,NAS sureleri ve AYETÜ'L KÜRSİnin okunduğu da hadislerde yer alan bilgiler arasındadır.

Bu açıklamalardan sonra, göz değmesine karşı güya tedbirmiş gibi, halk arasında dolaşan bir takım hurafelerin manasızlığı kendiliğinden ortaya çıktı sanırım. Çocukların elbiselerine mavi boncuklar,nazarlıklar,iğde çekirdekleri,kaplumbağa kabuğu v.s takmak; evlere,binaların girişlerine,arabalara at nalı,at kafası,çeşitli muskalar asmak,kurşun dökmek,tütsü yapmak,ceplere sarımsak koymak,arabalara göz resimleri yapıştırmak,acaip heykeller monte etmek ve benzeri şeylerin hepsi, bu batıl inanışın zavallı aletleridir. Bunların tıp açısından en küçük bir faydası düşünülemeyeceği gibi, batıl inanışları yaygınlaştırması ve sürdürmesi noktasından büyük sakıncaları vardır. BU YÜZDEN DE BUNLARI BU NİYETLE KULLANMAK HARAMDIR.

Bu tür koruyucu totem izlenimi veren ve hastalıklardan koruduğu yanlış kanısının zihinlere yerleşmesine vesile olan nazarlıkların kullanılmasını Peygamber Efendimiz (s.a.v) kesinlikle yasaklamıştır. Hatta böyle bir nazarlığı üzerinde taşıyan kişinin bey'atını kabul etmemiş ve onu çıkarıp atmasını emretmiştir.

(bk. Nesai,Ziynet,17;İbn Mace,Tıb,39)

MANEVİ HASTALIKLARIN TEDBİRİ DE MANEVİDİR.

(Hurafeler ve Batıl İnanışlar,İ. Lütfi ÇAKAN)

17 Ocak 2010 Pazar

CENNETİN BÜTÜN KAPILARINDAN ÇAĞRILAN BAHTİYAR

Bir gun Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

"Allah yolunda çift sadaka veren kimse Cennetin muhtelif kapılarından 'Ey Allah'ın sevgili kulu! Buraya gel, burada hayır ve bereket vardır.' diye çağrılır. Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücahidler cihad kapısından, oruçlular Reyyan kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından Cennete davet edilirler."

Her zaman farklı olan Ebubekir (r.a), burada da farkını göstererek:

"Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasulü! Gerçi bu kapılardan birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağrılmaya ihtiyacı yoktur, lakin bu kapılardan hepsinden birden çağrılacak kimseler de var mıdır?"

diye sordu.

Rasulullah (s.a.v):

"Evet vardır. Senin de o bahtiyarlardan olacağını ümit ederim"

buyurdu.         

(Buhari, Savm 4,Cihad 37, Bed'u'l-halk 9, Ashabu'n-Nebi 5; Müslim,Zekat 85,86)

Çünkü Ebubekir (r.a), Allah Teala'nın razı olduğu bütün salih amellere ve hayır işlerine koşardı. Ona her hayır işine en önde ve erkenden koştuğu için Ebu Bekir:Erken davranan,önde giden lakabının verildiği rivayet edilir.

14 Ocak 2010 Perşembe

İNFAK AYETLERİ

1-Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: 'Hayır namına nafaka olarak vereceğiniz şey, ana babanın, akrabaların, yetimlerin, miskinlerin, yolda kalmışların hakkıdır. Hayır namına ne yaparsanız, muhakkak ki Allah onu bilir.'

                                                                                                                               (Bakara,215)


2- Mallarını Allah yolunda sarfedenlerin hali bir taneye benzer ki tanede yedi başak sürmüştür, her başakta yüz tane vardır. Allah, dilediğine daha da katlar. Allah'ın ihsanı geniş, bilgisi tamdır. O kimseler ki mallarını Allah yolunda sarfedip sonra verdikleri infakın arkasından başa kakmayanlar ve eza,incitme yapmayanlar. Onların Rableri katında ecirleri vardır, onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. İYİ BİR SÖZ VE BİR KUSUR BAĞIŞLAMAK, ARKASINA EZA TAKILACAK SADAKADAN DAHA HAYIRLIDIR. Allah Gani'dir,Halim'dir. Ey iman edenler! SADAKALARINIZI BOŞA ÇIKARMAYIN BAŞA KAKARAK, GÖNÜL KIRARAK. Malını insanlara gösteriş olsun diye sarfeden kimse gibi, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan kimse gibi. Böyle kimsenin misali şuna benzer ki; üzerinde biraz toprak bulunan bir kayanın haline benzer. Ona şiddetli yağmur isabet edince onu yapayalçın bırakır. Böyleleri kazandıkları şeylerden takdir edilene erişemezler. Allah kafirler güruhunu hidayete eriştirmez. Mallarını sarfeden kimselerin hali ise, -ALLAH RIZASINI KAZANMAK VE KENDİ NEFİSLERİNİ SEBATKAR KILMAK İÇİN-, tepedeki bir bahçenin haline benzer ki, oraya kuvvetli bir yağmur isabet etmiş de, meyvelerini iki kat vermiştir. Ona bol yağmur isabet etmese dahi bir çisenti gelir. Allah, sizin yaptıklarınızı görür.

                                                                                                                                 (Bakara, 261-265)

3-Ey iman edenler! Kazandıklarınızdan, sizin için yerden çıkardığımız mahsullerden,iyilerinden Allah için sarfedin. Onların habis olanlarını infak ederek vermeye yeltenmeyin. KENDİNİZİN DAHİ ALAMAYACAĞI DÜŞÜK ADİ ŞEYLERDEN VERMEYİN. Bilin ki Allah ganidir, övülmeye layıktır.

                                                                                                                                      (Bakara, 267)

4-Şeytan size fakir olacağınızı vaadeder ve sizi fuhşa, çirkin şeylere teşvik eder. Allah da size kendi tarafından bir mağfiret ve fazlından vaadediyor. Allah'ın kudreti geniş, ilmi de çoktur.

                                                                                                                                        (Bakara,268)

5-Eğer sadakaları aşikar olarak verirseniz o ne güzel! Eğer onu gizleyerek fakirlere verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. VE SİZİN GÜNAHLARINIZDAN BİR KISMINA KEFARET OLUR. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

                                                                                                                                          (Bakara,271)

6-Allah yolunda nefislerini korumak için kenara çekilen fakirler ki, onların arz üzerinde kazanç için gitmeye güçleri yetmez. İffetli ve çekingen oldukları için bilmeyenler onları zengin zannederler. SEN ONLARI SİMALARINDAN TANIRSIN. İnsanlardan isteyerek onları rahatsız etmezler. Hayır namına ne infak ederseniz muhakkak Allah onu bilir. İşte o kimseler ki mallarını geceve gündüz infak ederler, gizli ve aşikar verirler. İşte onların ecirleri Rableri katındadır. Onlara hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

                                                                                                                                    (Bakara; 273,274)


7-Genişliği semalar ve arz kadar büyük olan Cennet ve Rabbinizin mağfireti için yarışın.O Cennet ki muttakiler için hazırlanmıştır.O kimseler ki;

-Bollukta ve darlıkta infak yaparlar
-Öfkelerini yenerler
-İnsanların yaptıkları kusurları affederler.

Allah iyilik yapanları sever.

                                                                                                                                 (Al-i İmran,134)

8-Araplardan bazı kimseler var ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır. Yapmış olduğu infakı Allah'ın indinde yakınlık ve Peygambere dua vesilesi sayar. Dikkat edin! Gerçekten kendileri için yakınlıktır. Allah onları rahmetine koyacaktır. Şüphesiz Allah çok bağışlayan ve merhamet sahibidir.

                                                                                                                                         (Tevbe,99)


9-Onların mallarından sadaka al. Onları temizleyesin. Onun ile onları pak edesin. Ve onlara dua et. Şüphesiz senin duan onlara sükunet verir. Allah iyi işiten, her şeyi bilendir. Bilmediler mi? Şüphesiz Allah O, kullarından tevbeyi bizzat kabul eder ve sadakaları alır. Şüphesiz Allah O, tevbeleri kabul edici, merhametli olandır.

                                                                                                                                  (Tevbe; 103,104)


10-O kimseler ki zekatlarını verirler, ve onların kalpleri çarparak, gerçekten onlar Rablerine döneceklerinden dolayı. İşte onlar hayırda acele edenlerdir. Ve onlar bunda öne geçenlerdir.

                                                                                                                                  (Mü'minun; 60-61)

11-Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar vermekte kusur etmesinler akrabalara, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere. Affetsinler, bağışlasınlar. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah çok bağışlayan, merhamet sahibidir.

                                                                                                                                             (Nur,22)

12-Onlara denildiği vakit: 'Allah'ın size verdiği rızıktan infak edin.', KÜFREDENLER İMAN EDENLERE DEDİ: 'BİZ Mİ DOYURACAĞIZ O KİMSEYİ? DİLEMİŞ OLSAYDI ALLAH ONU DOYURURDU. Gerçekten siz ancak açık bir sapıklık içindesiniz.

                                                                                                                                            (Yasin,47)

13-Size verdiğimiz rızıktan harcayın sizden birinize ölüm gelmeden önce, 'Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de, sadaka versem ve salihlerden olsam!' demezden önce.  

                                                                                                                                    (Münafikun,10)

14-Sakın Allah'ın kendilerine ihsan ettiği nimetlerden başkasına vermek hususunda cimrilik gösterenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar, bilakis bu, onlar için bir şerdir. Cimrilik yaptıkları şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır.

                                                                                                                                      (Al-i İmran,180)

Hadis-i şerif: (Ebu Hureyre (r.a)'den rivayetle)

"Kim Allah kendisine mal vermiş de zekatını vermemişse, zekatı verilmemiş olan malı, kıyamet gününde, iki gözü üstünde iki siyah nokta bulunan korkunç, zehirli erkek bir yılan suretine konulur ve bu korkunç yılan, kıyamet gününde mal sahibinin boynuna sarılır. Sonra ağzı ile sahibinin çenesini iki tarafından yakalar ve:
'Ben senin malınım, ben senin hazinenim!' der.

15-Onların mallarında isteyen ve (iffetinden dolayı istemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.

                                                                                                                                            (Zariyat,19)

16-Sadakalar(zekatlar), Allahtan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekat toplayan memurlar, Allah yolunda cihat edenler, kalpleri İslam'a ısındırılacak olanlar, (özgürlüğüne kavuşturulacak olan) köleler, borçlular, yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

                                                                                                                                               (Tevbe,60)

NOT: Zekat verirken öncelikle fakir olan kardeşler, kardeş çocukları, amca, hala, dayı ve teyzeler, sonra bunların çocukları ile diğer akrabalar, iş arkadaşları, komşular ve aynı şehir veya köyde yaşayanlar şeklinde bir sıra gözetilmesi uygun görülmüştür.

17-Görmediler mi? Allah dilediğine rızkı genişletir, hem de daraltır. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için ibretler vardır. Öyle ise akrabaya hakkını ver, miskinlere de, yolda kalmışa da. Allah'ın zatını isteyenler için bu daha hayırlıdır. İşte onlar felaha erenlerdir. İnsanlara 'mallarında artış olsun' diye verdiğiniz faiz Allah katında artmaz. Allah'ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekat ise, işte ecirlerini kat kat artıranlar bunlardır.
  
                                                                                                                                         (Rum, 37-39)

18-De ki: 'Rabbim kullarından dilediğinin rızkını genişletir, dilediğini de kısar. Hayır namına ne infak ederseniz O, karşılığını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

                                                                                                                                              (Sebe,39)
19-Onlar diyorlar ki: 'Allah'ın Peygamberinin yanındakilere infak etmeyin, hatta dağılıp gitsinler. Göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Lakin münafıklar anlamazlar.

                                                                                                                                         (Münafikun,7)

20-SEVDİKLERİ TAAMLARDAN YEDİRİRLER, miskine, yetime, esire. (Derler): 'Biz ancak Allah rızası için size yediriyoruz, sizden bir karşılık da istemiyoruz, bir şükür de. Çünkü biz korkarız; Rabbimizden, bed çehreli sıkıntılı bir günün azabından. Allah onları o günün şerrinden korur ve onların yüzlerine parlaklık ve sevinç konur.

                                                                                                                                          (İnsan, 8-11)

13 Ocak 2010 Çarşamba

VAZGEÇTİK YA RAB!

İçkinin haram kılınması tedricen olmuştur.

Cenab-ı Hak önce, içkinin zararının çokluğundan bahsetti ve mü'minlere sarhoş iken namnaza yaklaşmamayı emretti.

Bunun üzerine müslümanların büyük bir kısmı içkiyi bıraktı.Bazıları da içki yüzünden karşılaştıkları nahoş durumlardan muzdarip durumdaydı.

Hz. Ömer(r.a):

"Allah'ım! İçki hakkında bize açık ve kesin bir beyanda bulun!" diye dua ediyordu.

Allah Teala dördüncü merhalede:

"Ey iman edenler! İçki,kumar,dikili taşlar ve fal okları, şeytanın murdar ve kötü işinden başka bir şey değildir.Bunlardan uzak durun ki felah bulasınız! Şeytan, şarap ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin salmak, sizi Allah'ı zikretmekten ve namazdan alıkoymak ister. Artık bu murdar şeylerden vazgeçtiniz değil mi?" (el-Maide 5/90-91)

ayetlerini inzal buyurdu.

Peygamber Efendimiz, Hz. Ömer'i çağırıp ona bu ayetleri okudu.

"Artık vazgeçtiniz değil mi?" kısmına gelince Ömer (r.a):

"VAZGEÇTİK! VAZGEÇTİK YA RAB!" diyordu.

Yalnız Hz. Ömer değil bütün müslümanlar da:

"Artık içkiden,kumardan vazgeçtik Rabbimiz!" dediler.

Bu ayetler nazil olunca, Rasulullah (s.a.v) bir münadiye:

"Haberiniz olsun, içki haram kılınmıştır!" diyerek Medine sokaklarında seslenmesini emretti.

TULUMLARI DELİNİP BOŞALTILAN VE KÜPLERİ KIRILIP DÖKÜLEN İÇKİLER, MEDİNE SOKAKLARINDA SU GİBİ AKTI!!

Daha sonra Rasulullah (s.a.v):

"Muhakkak ki Allah içkiye, onu sızdırana, sızdırıldığı yere, içene, içirene, taşıyana, satana, satın alana, bedelini ve kazancını yiyene lanet etmiştir!"

buyurdu.(Ebu Davud, Eşribe 1/3670; Tirmizi,Tefsir 5/3049; Ahmed, I, 53; II, 351; Nesai, Eşribe, 1-2; Hakim, II, 305)

9 Ocak 2010 Cumartesi

HZ. EBUBEKİR'İN YAPTIĞI BAZI DUALAR

1- Hz. Ebubekir bir gün Rasulullah (s.a.v) Efendimiz'e:

"Ya Rasulullah! Bana bir dua öğretiniz de onu namazlarimda okuyayim." dedi.

Allah Rasulü (s.a.v) de, "Şöyle dua et!" buyurdu:

"-'Allah'im! Ben kendime çok zulmettim. Günahlari bagislayacak ise yalniz Sensin. Oyleyse tukenmez lutfunla beni bagisla, bana merhamet et. Cunku affi sonsuz, merhameti nihayetsiz olan yalniz Sensin!'"

                                                       (Buhari,Ezan 149,Daavat 17,Tevhid 9; Muslim,Zikir 48)


2-Hz. Ebubekir es-Siddik (r.a) bir gun Peygamber Efendimiz (s.a.v)'e gelerek:

"Ya Rasulullah! Bana bazi mubarek kelimeler ogretseniz de onlari sabah aksam okusam." dedi.

Allah Rasulü (s.a.v) de:

"-Gokleri ve yeri, gorunen ve gorunmeyen alemleri yaratan Allah'im! Ey her seyin Rabbi ve sahibi! Senden baska ilah bulunmadigina kesinlikle sahadet ederim. Nefsimin serrinden, seytanin serrinden, onun Allah'a sirk kosmaya davet etmesinden Sana siginirim." diye dua et ve bunu sabahleyin, aksamleyin ve yataga yattigin zaman soyle!" buyurdu.

                                                     (Ebu Davud, Edeb 100-101/5067; Tirmizi,Deavat 14/3392)


3-Hz. Ebubekir (r.a) soyle dua ederdi:

"Allah'im! Omrumun en hayirli devresi sonu, amellerimin en hayirli kismi neticeleri, gunlerimin en hayirlisi da Sana kavustugum gun olsun."

                                                                        (Suyuti, Tarihu'l-Hulefa, s.103)


"Allah'im! Bana hayirdan lutfettigin en son sey riza-yi serifin ve naim cennetlerindeki yuksek dereceler olsun!"

                                                                         (Suyuti, Tarihu'l-Hulefa, s.103)


4-Hz. Ebubekir (r.a) Allah Rasulu'ne gelerek:

"Ya Rasulallah! Kur'an'i ogreniyor ezberliyorum, ancak bir muddet sonra aklimdan cikiyor." diye sikayetlendi.

Bunun uzerine Rasulullah (s.a.v) Hz. Ebubekir (r.a)'a su duayi ogretti:

"Allah'im! Peygamberin Muhammed (a.s), Halilin İbrahim, Nebiyullah Musa, kelime ve ruhundan olan İsa (a.s) hurmetine, Musa'ya inen Tevrat, İsa'ya inen İncil, Davud'a inen Zebur, Muhammed (s.a.v) Efendimiz'e inen Furkan hurmetine, butun Peygamberlerine gonderdigin vahiy hurmetine, mahlukat uzerindeki kaza ve takdirin, Senden isteyip de verdigin, zengin iken fakirlestirdigin, fakirken zengin yaptigin, dalaletteyken hidayete erdirdigin kullarin hurmetine, Musa (a.s)'a indirdigin ismin hurmetine, kullarin riziklarini bol bol ihsan ettigin ismin hurmetine, yeryuzune koyup da onu sakinlestirdigin, goklere koyup onlari ayakta tuttugun, daglara koyup onlari saglamca yerlestirdigin, Arsin kendisiyle ayakta durdugu ismin hurmetine, katindan gelen, nur ve aciklayici olan kitabinda nazil olan tertemiz isimlerin Ehad, Samed, Vitr hurmetine, gunduze koyup onu aydinlattigin, geceye koyup onu kararttigin ismin hurmetine, azamet-i kibriyan ve kerem sahibi vechinin nuru hurmetine Senden istiyorum Allah'im:

Senin kuvvet ve kudretinle Kur'an-i Kerim'i okuyup anlamayi nasip eyle! Onu butun vucuduma,etime,kanima,kulagima,gozume karistir(iyice sindir). Vucudumu onun talimatlari istikametinde kullanmayi nasib eyle! Kuvvet ve kudret ancak Sendendir. Ey Merhametlilerin En Merhametlisi!"

                                                                           (Gazali,İhya,I,416-417)

8 Ocak 2010 Cuma

ABDESTİN TIBBİ MUCİZELERİ

 Abdest çogumuza zor gelir. Ancak kul, kendine zor geleni yaptikça kullugunu ispatlar. Nefs, böylece uyuşukluktan arinarak huzur-u Ilahiye hazir hale gelir. Işte bu ilk silkiniş Allah'in çok hoşuna gittigi için, peşin bir saglik nimeti lütfeder. Öyle ki Rahman, abdesti emreden ayetinin sonunda şöyle der "Abdest alin ki, size verdigim nimeti tamamlayayim"


izafet.Com - ..:: Abdestin Tibbi Mucizeleri ::..

Peki nedir abdesti bu derece önemli kilan faktörler?



..:: Abdestin Tibbi Mucizeleri ::..



Ondört asir önce temizligin t'sinin bile olmadigi bir ortamda gelen bu hikmetli reçete tam anlamiyla bir Kur'an Ahlâkidir. Ancak abdestin getirdigi saglik mucizeleri temizlikten ibaret degildir. Akillara durgunluk verecek bin bir biyolojik sir gizlidir onda. Üç gurupta özetlersek:



1.Dolaşim Sistemine katkilari:



Kalp, 100.000 km'ye yakin damar agiyla bütün vücudu besleyen çok geni$ bir sistemin motorudur. Damarlar kalpten uzakla$tikça kilcallarina ayrilarak son hücreye kadar her alani, her dokuyu besler. Öyle ki hayati organ ve dokulari birden çok damar agi kontrol eder. Kilcal damarlarin i$levini devam ettirebilmesinin en önemli $arti ESNEKLIGININ korunmasidir. Ne çare ki, stres ve oburluk (obezite) kilcallarin i$ini bitirir. Bundandir ki obezite ve strese bagli olarak ortaya çikan "esneklik kaybi" kalp-damar hastaliklarinin ve bunamanin ba$ sebeplerindendir.



Peki abdest bu korumanin neresindedir ?



Bu tehlikeli gidi$ten uzakla$manin en pratik ve saglam yolu, kan damarlarina genç ya$lardan ba$layarak esneklik kazandirmaktir. Özellikle kalbe uzak olan bölgelerde


(el, ayak gibi) bu jimnastigin yapilmasi daha önemlidir. Ama damarlara nasil esneklik kazandirabiliriz diye dü$ünmeyin! Her $eyin bir çaresi var: Tabii ki egzersiz salonlarinda


-Ab shaper- larla bu i$ olmaz. Damarlara esneklik kazandirmak için basit bir fizik yasasindan faydalanabiliriz:

"Isi farkiyla hareket"


Evet, damarlarimizi isi farkindan istifade ederek açip kapatacagiz. Böylece esneklik ve esenlik bizim olacak.


Özellikle agiz, burun ve boynun iki yaninin su ile temasi dola$imi zenginle$tirir. I$te on dört asir önce Islamiyet, suyun "altin" oldugu bir noktadan yeryüzüne yayilirken abdesti bu akil almaz hikmeti içinde insanliga sunmu$tur.


Abdest ile, kalp ve dola$im basinci nefes alir. Beyin ve bütün sinir sistemi uyu$ukluktan kurtulur. Zaten günümüzde psikolojik rahatsizliklarin tek dogal ilaci olarak gusül tarzi genel yikanma tavsiye edilmektedir. Hele de cinsel yorgunluktan sonra du$ almanin (gusletmenin) tavsiye edilmesi çok hikmetlidir. Çünkü gusülde yapilmasi zorunlu olan agiz içinin, burnun ve bütün vücudun yikanmasinin esprisi yeni yeni gün yüzüne çikmaya ba$lami$tir. Hipofiz bezinin (ki çok önemli hormonlarin salindigi bir organdir) burun bo$lugu ile yakin ili$kisine dikkatinizi çekmek isterim. Burada burna alinan su ne kadar derine çekilebilirse o kadar faydali olacaktir. Hipofiz bezinin cinsel yorgunlukla direkt ili$kisi vardir. Bu sebeple onu dinlendirmenin en iyi yolu, damarlar vasitasiyla beslenmesini artirmaktir. I$te su bu görevi yapar. Damarlarin si farki nedeniyle hareketini artirarak hipofize dolayisiyla vücudumuza çok önemli bir dinlenim saglar.


2. Abdestin Bagişiklik Sistemine katkilari:


Bagi$iklik sistemimiz, dola$im sistemimizden biraz farkli olarak dizayn edilmi$tir. Asil adi "lenf sistemi" olan bu mükemmel $ebekede daha ince bir damar agi kullanilmi$tir. Bu sistem araciligiyla mikroplara ve kansere kar$i korunuyoruz. Bu kadar önemli olan lenf sistemini korumak da ayrica önemlidir. Dola$im sistemindeki damarlardan on defa daha ince olan lenf damar aginin büzü$mesi sonucu çok agir hastaliklar ortaya çikar (zatürre, anjin gibi)


Işte abdest sanki bu sistem için düzenlenmi$ gibidir. Lenf aginin kildan ince damarlarini zinde tutar. Hele de bu sistemin kontrol merkezleri olan burun arkasi ve bogazin yikanmasi korunma sistemimize buyuk katki yapar.


Yine lenf sisteminin düzenli çali$masi vücudun tepkileri açisindan da çok önemlidir. Lenf sistemi iyi çali$an vücut, hastalik âninda aptalca tepkiler göstermez. Daha mâkûl, akillica tepki gösterir.


3. Abdestin vücudun Statik Elektrigi giderici etkisi:


Bütün hücreler çevresinde belli bir statik elektrigi vardir. Ancak vücudun tümü bu statik elektrigin olumlu dengesi içindedir. Bunu hissetmeyiz bile! Ne var ki gerek havada artan iyonlar, gerekse -özellikle çagimizda bir mesele olan- plastik giysiler vücudun diş yüzünde elektron artmasina neden olur. Bu olay di$tan ince dogru bizi etkilemektedir. Özellikle sinir sistemi üzerinde ciddi rahatsizliklar olusturur. Bir önemli etki de deri üzerinedir. Bu elektron artisi, deri altindaki mimik kaslarini yorar ve onlarin vaktinden önce esnekliklerinin kaybolmasina yol açar. Sonuç: ya$lilik belirtisi olan yüz kiri$malari !!



"ABDESTLİ ÖLEN ÖLÜM ACISI ÇEKMEZ. ÇÜNKÜ ABDEST İMANLI OLMANIN ALAMETİDİR. NAMAZIN ANAHTARI, BEDENİ GÜNAHLARDAN TEMİZLEYİCİSİDİR".


HADIS-I ŞERIF



makaleden alınmıstır.

7 Ocak 2010 Perşembe

NAMAZLA COCUK RAHMET KUCAGINDA TERBIYE OLUR (www.hossohbet.com)

Namazla Çocuk Rahmet Kucağında Terbiye Olur




--------------------------------------------------------------------------------


Rabbimiz Ankebut suresinde "Namaz insanı bütün kötülüklerden korur" buyurmuştur. Namaz insan için büyük bir terbiye metodudur. Namaz ile saygıyı tevazu ve güzel ahlâkı öğrenen bir çocuk Rabbi'ni tanır ebeveynine asi olmaz. Namazla çocuk rahmet kucağında yetişen bir güle benzer.



İnsanoğlu dünyada iken ne derdi ne de tasası biter. Çoğu konuşmalar "İçimde bir boşluk var bir türlü dolmuyor..." sözleriyle noktalanır. Günah ve dünya sıkıntılarıyla yıpranıp sıhhatini kaybeden kalp huzuru bulamaz.


Hz. Mevlana (k.s) Mesnevisi'nde bu boşluğu şöyle tarif eder; "Namaz ehli olmayanı gönül namazı kılmayanı öfke rüzgârı şehvet rüzgârı tamah rüzgârı alıp götürür."


Namaz gönül yaralarını sararken iç huzuru ve vicdani bir rahatlık da sunar. Peygamberimiz (s.a.v) "Namazda şifa vardır" buyurmuştur.



Mümin namaza niyet edip kıyama durduğunda sevgi ve saygı ile Rabbi'nin huzuruna varır. "Allahu Ekber" kelamını söyleyip tekbir alırken teslimiyetiyle Yaratan'ına kurban olur. Bu öyle bir teslimiyettir ki benliğe vurulan keskin bir kılıç gibidir. Çünkü insan hakiki efendisini Rabbi'ni tanır ve onun huzurunda boyun bükmeyi öğrenir. Nefsin arzularını kurban ederken şeytanın vesveselerini de keser.



Namazda sağ el sol el üzerine konurken; sağ elin ahireti sol elin ise dünyayı tasvir ettiği düşünülür. Dünyalık kaygılar sağ el ile bağlanarak yüce Allah'a boyun bükülür. Kıyamda başlayan saygı rükûda tevazu ile kucaklaşır. Rükûda başlayan tevazu ise secdede zirveye varır. Ruh ve kalbin Allah'a en yakın olduğu bu anda kul Rabbi'yle en güzel bağı kurar.



Namaz hayatımızın merkezinde mi?



Allah Rasulü'nün (s.a.v) hayatının merkezinde namaz vardı.


Hz. Aişe (r.anha) annemiz anlatıyor: "Rasulullah bizimle konuşur biz de onunla konuşurduk. Ama namaz vakti gelince bizi tanımıyormuş gibi bir hale bürünür bütün varlığıyla Allah'a yönelirdi."



Çocuklara namazı sevdirerek öğretmek ve namazı hayatın merkezinde görmelerini sağlamak ebeveynlere bağlıdır. Namaz vakti yaklaştığında her işini bir tarafa bırakıp güzel ve temiz elbiseler içinde Allah'ın huzuruna varmak için hazırlanan anne-babaya şahit olan bir çocuk namazın ne kadar önemli bir ibadet olduğunu fark edecektir.


Aile danışmanı Münir Arıkan ailesini namaza alıştırmak için şöyle bir metot izlediğinden bahseder:

"Evlendiğimizde eşime çok güzel bir seccade aldım. Bunu sekiz yıldır kendim seriyorum. Eşime bir gün bile 'hadi namaz' demedim. Bir çocuğumuz oldu bu sefer küçük bir seccade aldım. Şu an beş seccademiz var. Ben bunları gece gündüz seriyorum. Şimdi dokuz aylık çocuğumuz geliyor kafasını oraya koyuyor kendi kendine mırıldanıyor..."



Ebeveynler çocuğuna namazı sevdirmek istiyorsa öncelikle onun önemli gördüğü şeylere değer vermeli özel eşyalarına ve sevdiği şeylere saygı duymalıdır.


***Araştırmacı yazar Cemalnur Sargut bu konuyla ilgili şahit olduğu bir olayı şöyle anlatıyor: "Bir tanıdığımızın dört yaşındaki çocuğunun namazdan nefret ettiğini öğrenince çok üzüldük ve sonradan anlaşıldı ki namaz saatlerinde çocuğun seyrettiği çizgi film kapatılıyor. Böyle yapmak yerine başka bir odada kılmak daha iyi sonuç verir. Diğer zamanlarda elbette çocuğun görebileceği yerlerde kılınmalı."



Cami çocuğun Rabbi'ni tanıyacağı okuldur



Namaz yüce Kuran'da en çok zikredilen ibadetlerden biridir. Bunun için de çocuğun ilk öğreneceği ibadet namaz olduğu gibi Rabbi'ni tanımasına vesile olacak ilk okul da camidir. Ecdadımız bu konuda oldukça hassas davranmıştır. Osmanlı döneminde her mahallede kurulan sıbyan mekteplerinde dört yaşında eğitime Kur'an ile başlanırdı. Zira dört yaş eğitim için çok önemlidir. Bu yaştaki çocuklara dua ve ibadet ilginç geldiği gibi hoşlarına da gider.



Çocuğunun namazın ne kadar büyük bir ibadet olduğunu kavramasını isteyen ebeveynlere buldukları her fırsatı değerlendirmek düşüyor. Özellikle babalar cemaatle namaz kılarken çocuklarını da beraberinde götürmeyi birer vazife olarak görmelidir. Hafta sonu tatilleri camileri ve cami hükmündeki mübarek mekanları ziyaret için iyi bir fırsat olabilir. Camilerin manevi atmosferiyle buluşan çocuklar aynı zamanda tarihi hakkında bilgi verilirse kültürel değerleri tanıma ve saygı duyma bilinci de geliştirir.



"Namaz benim en vefalı dostum"



Beş altı yaşlarında namaz ile tanışan Fatma Hanım "Namaz benim en vefalı dostum oldu ama bu sevgiyi dedemin namaz sevdasından aldım" diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: "Köyde bütün evler camiye yakın değildi. Bir de kara kış eklenince camiye gitmek zorlaşırdı. O uzun kış günlerinde yatsı vakti gelince camiye uzak olan mahalle sakinleri bizim evde toplanırdı. Dedeme 'Hasan Ağa bize namaz kıldır' derlerdi. Dedemin kulağı zor işitirdi sağlığı da iyi sayılmazdı ama namaz deyince gözleri parlar 18 yaşında bir delikanlı gibi kalkar güzelce abdest alır seccadesini serer namaza başlardı. İşte ben de o cemaat arsında onların yanında boyunlarına sarılır bazen de namaz kılar gibi yapardım. Namaz bitince dedem menkıbeler kitabından hikâyeler okurdu. Kimi ağlar kimi esner kimi ah çekerdi. Velhasıl herkes ruhu doymuş ve sabah namazı için hazır bir şekilde evinin yolunu tutardı. Çocukken namazlarımda okuduğum duaların anlamını bilmiyordum fakat namaz kılarken bir mutluluk hissederdim. Şimdi yetişkin bir insan oldum ama hala o kıldığım çocukluğumdaki namazın tadı bir başka. Bu gün namazım en vefalı arkadaşsa; dedemin namaz kılarken omuzuna sıçrayıp beraber secdeye varışıma borçluyum."



Namaz kişilik gelişimi için önemli



Allah Rasulü "Yedi yaşına gelince çocuklarınıza namazı emrediniz" buyurur. Yedi yaşında akıl muhasebesi gelişen çocuk kendini ifade etmeye ve sosyal hayatta yerini almaya başlar. Bu yüzden o yaşlardaki bir çocuğun namazı öğrenmiş olması çok önemlidir. Namaz kılan Müslüman hem kendini hem de yirmi dört saatini disiplin ve intizam altına alır. Günde beş kez amirinin huzuruna çıkıp malumat veren bir memur gibi insan da günün beş vaktinde Rabbi'nin huzuruna varır. İşte bu nizam küçük yaşta başlarsa insan disiplin sahibi olmayı ve belli bir düzen içinde yaşamayı öğrenir.



Allah (c.c) "Şüphesiz ki namaz müminler üzerinde belli vakitlerde farz kılınmıştır" buyuruyor. (Nisa 103)


Namaz için tayin edilen her vakit bir sırra tabidir. Namazı vaktinde kılmaya devam eden mümin o sırdan nasiplenir. Yalnızca namaz kılan mümini saran ilahi atmosferin içine girer. Namaz bir nurdur. Bu nurla tanışan küçük bedenler de birer nur parçası olur.



İstikbal endişesiyle namaz erteleniyor



Hz. Mevlana (k.s) diyor ki: "Bu dünya bir tuzaktır. İsteklerimiz o tuzağın yemi gibidir. İstek tuzaklarından kaç. Bu dünya bir kuyuya benzer o kuyudan kurtulmaya çalış."
 
 
Dünya hayatı insanoğlu için bir imtihan yeri. İmtihanın şekli de zamanın şartlarına göre çeşitlilik kazanıyor. İnsan uyanık olmasa Allah'a kul olmaktan uzak şeytanın emellerinin peşinde bulabilir kendini.
 
***Günümüzde "ekmek parası" ya da "istikbal" endişesiyle çocuklarını okul ve çeşitli kurslara koşturan ebeveynler; namaz ve dini eğitimin önemini çocuklarına kavratmakta geç kalabiliyor. Ertelenen namazla ebedi istikbalin elden kaçıp gidebileceği gözden kaçabiliyor!!
 
NOT: Bu harika yazidan dolayi hossohbet.com'a tesekkurler.

6 Ocak 2010 Çarşamba

EYYAM-I BİYZ (BEYAZ GÜNLER): DOLUNAY

  Eyyam-ı biyz: Dolunay


Zaman ihtiyarladıkça Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebeviyye gençleşiyor. Modern ilimlerin terakkisiyle, on dört asır önce gelen o ümmi zatın (s.a.v.) yaşadığı hayatın ve tavsiye ettiği prensiplerin mükemmelliği daha iyi idrak ediliyor. Nitekim Rabbimiz celle şânühu şöyle buyuruyor:


“(Rasûlüm) de ki, hamdolsun Allah'a. 0, ayetlerini (delillerini) sizlere gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız.” (Neml suresi, 93)

“Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi? (Fussılet suresi, 53)


Bugünlerde ilim adamlarının dikkatini çeken yeni bir konu var:
İnsanoğlunun ayak basıp yakından tanıdığı Ay'ın insanlar üzerindeki tesiri.
İlim adamlarının araştırmalarına göre, dev gibi okyanuslarda med-cezir (gel-git) olaylarına yol açan dolunay, vücudunun yüzde 80'i su olan insanoğluna da tesirler yapıyor. Vücuttaki sıvı dengesi bozuluyor, beyindeki düzenli işleyiş aksıyor ve kalp atışı hızlanıyor. Özellikle kalp ve şeker hastalarında tehlikeli sonuçlara yol açabilen dolunay, sinir sistemindeki hücrelerin işleyiş düzenini bozduğu için dengesizlikler meydana getiriyor. Bunda vücuttaki elektrik akımının iki misline çıkması da büyük rol oynuyor. Dolunayın kadınlara daha fazla tesir ettiği de bir gerçek. İlim adamları bu tesirleri şöyle sıralıyor:
1) Kadınlar dolunay günlerinde çok hassas oluyor ve daha çabuk ağlıyorlar

2) Doğumlar, bu günlerde yüzde 20 oranında artıyor.

3) Dolunay adet görme düzenini bozuyor ve kanamaları arttırıyor.

4) Cinsiyet hormonundaki artış sebebiyle cinsi arzular fazlalaşıyor.

5) Kadınlarda migren artıyor ve daha saldırgan hale geliyorlar.

***
SUÇ ORANLARI, OLAYLAR, İNTİHARLAR


1993 yılının Ağustos ayındaki dolunay günlerinde, Almanya'daki adam öldürme, cinnet geçirme ve intihar olaylarında önemli artışlar meydana geldi. Yapılan araştırmalara göre dolunay, yalnız Kuzey Avrupa ülkelerinde değil, yeryüzünün her yerinde insanlara tesir ediyor. Psikologlar, dolunay zamanı insandaki ruhi değişimin tespit edildiğini söylüyorlar. Ay'ın bu günlerinde cinnetlerin arttığını söyleyen Fransız araştırmacı Rene Claude Guillot, işlenen cinayetleri araştırmış ve konuyla alakalı olarak "Dolunay Cinnetleri" adlı bir kitap yazmış. Araştırmacı: "Yalnız Fransa'da değil, Amerika'daki polis kayıtlarından da dolunay gecelerinde işlenen cinayetlerin sayısında artış olduğunu tespit etmek mümkün" diyor.
Bilim ve Teknik Dergisi'nde neşredilen "Dolunay ve Suç" başlıklı haberde aynı doğrultuda: "Hindli iki bilim adamı, 1980'deki dolunaylar sırasında görülen zehirlenmelerin ve 1984'teki dolunaylarda cereyan eden suç oranının arttığını" bildirdi. Bu çalışmalar, ciddi bir tıp dergisi olan British Medical Journal'da yayınlandı. Araştırmacı Prof. C.P.Thakur'a göre, dolunay günlerinde zehir alma veya zehir verme yoluyla gerçekleşen intihar ve cinayetlerin artış sebebi, insan vücudundaki gel-git (med-cezir) dalgalarıdır.
Dolunay sırasında Dünya, Ay ve Güneş aynı doğru üzerinde olduklarından, Ay'ın insan üzerindeki çekim kuvveti artar ve vücuttaki su miktarı yüzde 60'ı aşar. Bunun yol açtığı bedeni ve ruhi değişmeler ise, zehir alma-verme ve suç işleme eğilimini arttırır. Araştırmacı, beş yıl içinde üç polis karakoluna bildirilen suçları bilgisayara yükleyip, neticeyi dolunay tarihleriyle karşılaştırarak bu sonuçlara varmıştır.

***
HADİS-İ ŞERİFLERDE DOLUNAY


İncelediğimiz bu yeni araştırmalar, bize eyyam-ı biyz tabir edilen ve kameri Ay'ın 13, 14 ve 15. günleri tutulması sünnet olan orucu hatıra getirdi. Acaba Efendimiz (s.a.v.) bu orucu niye tavsiye ediyor?

Araştırmamızın neticesi, binlerce ehl-i ilmin 14 asırdır önünde saygı ile eğildiği 0 Ümmi Peygamberin (s.a.v.) doğruluğunu ve peygamberliğini adeta bir kere daha tasdik etmektedir: "Evet doğru söyledin ve hakkı konuştun ya RasûlAllah" diyerek…

Şimdi dilerseniz mûteber hadis kitaplarının mevzu ile alâkalı hadislerine bir göz atalım:


1. Buhari, Müslim ve Nesei'nin ittifakla rivayet ettikleri hadiste, Ebu Hureyre (r.a), Efendimizden şöyle rivayet ediyor: "Dostum Halilim (s.a.v.) bana her ay 3 gün oruç tutmayı tavsiye etti."

2. Müslim'in Ebu'd-Derda'dan (r.a) rivayet ettikleri hadisi şerifte, "Habibim, yaşadığım müddetçe terk etmeyeceğim her ay 3 gün oruç tutmayı tavsiye etti." buyurulur.

3. Buhari ve Müslim, Abdullah Bin Amr'dan ittifakla şu hadis-i şerifi rivayet ediyorlar: "Efendimiz buyurdu ki: Her aydan 3 gün oruç tutmak, bütün sene oruç tutmak gibidir."

4-Beyhaki, Taberani, Ebu Davud, Nesei, Tirmizi, Ahmet b. Hanbel, Bezzar, İbn Hibban sahihinde ve diğer hadis kitaplarında, bu konuyla alakalı birçok hadise rastlıyoruz. Mesela: Tirmizi ve Nesei, Ebu Zerr’den ( r.a) şu hadisi rivayet ediyorlar: "Ey Ebu Zerr, her ay üç gün oruç tutarsan, 13,14 ve 15.ci günleri tut."


Bilindiği gibi ayın ortasına rastlayan bu üç gün, dolunay günleridir. Ve bütün bu hadisler, Efendimiz’in (s.a.v.) ümmetine eyyam-ı biyz (beyaz, ak-parlak günler) orucunu ısrarla tavsiye ettiğini ortaya koymaktadır. Bu günlere, gündüz güneşle, gece de dolunayla 24 saat aydınlık olmasından dolayı eyyam-ı biyz denmiş.
Efendimiz (s.a.v.) bu orucu niçin tavsiye ediyor? Ahmed bin Hanbel, İbn-i Hibban sahihinde, Beyhaki, Bezzar, İbn Abbas'dan rivayet ediyorlar. Efendimiz (s.a.v.) buyurdu: "Sabır ayının (Ramazan) orucu ve her aydan üç gün oruç tutmak, göğsün vahar'ını giderir. "Vahar” kelimesi Arapça'da "kin, gayz, öfke, düşmancık, vesvese, hile, sinirlenme" manalarına gelmektedir.
Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde, Ebu Zerr (r.a) Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) şu hadis-i şerifi rivayet ediyor: "Her ay üç gün oruç tutmak, göğsün mağalle'sini giderir." Sahabiler sordular: "Ya RasûlAllah, göğsün mağalle'si nedir?" Efendimiz buyurdular: "Şeytanın pisliğidir."



Efendimiz (s.a.v.) tarafından dolunaya rastlayan günlerde oruçun tavsiye edilmesi, gerçekten 0'nun kıyamete kadar devam edecek mucizelerinden biridir.

Ebû Dâvud ve Nesei’de, Kudame b. Nilham şöyle söylüyor: "Efendimiz (s.a.v.) bize eyyam-ı biyzde (beyaz günler) oruç tutmayı emrederdi ve "Bu, bütün sene oruç tutmak gibidir" buyururdu.
Bu hadisleri bir bütün olarak incelediğimizde, Efendimiz’in ihbar-ı gaybi nevinden iki mucizesi zuhur ediyor:
a) Efendimiz (s.a.v.) Dolunay'ın insan vücudu üzerindeki menfi tesirlerinden haber veriyor ki; bu hadise 14 asır sonra yeni anlaşıldı ve araştırmalar hala devam ediyor.


b) Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), insanın bu menfi tesirlerden korunmasını tavsiye ederken tedavi yolunu da gösteriyor. Bu ikinci şık, henüz ilim adamlarınca tespit edilmiş değil. Ve araştırmacılar, Dolunay'a karşı vücudumuzdaki tabii dengeyi nasıl koruyacağımız hususunda yeterli bir şey söyleyemiyorlar, zira çok yeni bir konu (!). Ama maddede ve manada rehberimiz olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.), mucizevi tıbbıyla asırlar öncesine ışık tutuyor, tekrar Tıbb-ı Nebevi'ye dikkatleri çekiyor, kafa ve kalp bütünlüğüne ermiş doktorları, bu sonsuz hazineye davet ediyor.
Hadis şerhlerinde, eyyam-ı biyz'in faziletleri üzerinde durulurken, bu orucun sıkıntı, stres ve şeytanın pisliğini gidermesi hususunda bir şey söylenmiyor. Zira bu (stres), eskiden bilinen bir şey değildi. 21. asrın başlarındaki bizler, dolunayın insan üzerindeki menfi tesirlerini öğrenince, Efendimizin (s.a.v.) orijinal ve her zaman taze tavsiyelerinin hikmetini daha iyi anlıyor ve bunu bütün dünyadaki ihtiyaç sahiplerine duyurmanın heyecanını yaşıyoruz.
Bakalım dolunayın insanlar üzerindeki menfi tesirlerini tesbit eden ilim adamları, bu tesirlere karşı korunma ve tedavi yollarını da keşfedecekler-edebilecekler mi? Bilmiyoruz. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, 14 asırlık farkı kapayamayacaklardır.


Kaynak: (Tashih ve tanzimlerle H. E.) Üsve-i Hasene, Düşünen İnsanlar İçin ve

http://www.kalbinsesi.com/konu/dolunay.asp

Namaz Hareketlerinin Anlamı

Namaz Hareketlerinin Anlamı



 Namazın her bir rüknünün, her bir kısmının ayrı ayrı hikmetleri bulunuyor.

Allah’ın isimlerinden biri de Hakim’dir. Yani yaptığı işte mutlaka pek çok hikmet, maslahat ve hedefleri gözetip yaratmasıdır. Elbette emrinde ve yasağında da binlerce hikmetleri olacağı muhakkaktır. En önemli ibadet olan namazın da her hareketinde pek çok mana bulunmaktadır.
Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Namaz dinin direğidir. Kabe’nin de kainatın direği olduğu düşünülürse namazımızda Kabe’ye yönelmenin hikmeti anlaşılmış olur.
  • Ellerimizi kaldırıp tekbir almak, iki elimle iki dünyamı da arkaya atarak sırf Allah için namaza duruyorum manasına;

  • Ayakta durmakla ağaçların, dağların ve sürekli ayakta durarak ibadet eden meleklerin ibadetlerini temsil ediyoruz.

  • Rükuda deve, keçi, koyun gibi hayvanların ve sürekli rükuda duran meleklerin ibadetlerini temsil ediyoruz.

  • Secde de sürüngenlerin, otların ve sürekli secde de duran meleklerin ibadetlerini temsil ediyoruz.

  • Otururken bütün mevcudatın ibadetlerini kendi hesabımıza Allah’a takdim ediyoruz. Sonunda da sağa ve sola selam vermekle bütün kainata selam vermiş oluyoruz.

Ayrıca namaz kılarken bütün vücudumuza ve her bir uzvumuza da ibadet ettirmiş oluyoruz.

Kıyam da bir anlam ifade ediyor, kıraat da. Kıyamdan sonra rükuya gitmenin de bir hikmeti var, rükudan sonra secdeye kapanıp ona en yakın hâle kavuşmanın da...

Kâinat çapında icra edilen külli bir ibadetin temsilcisi makamındaki insan kendi vücudunda her an cereyan eden ibadetlerle birlikte canlı ve "cansız" sandığımız âlemin ibadetlerini de günde beş kez Rabb-i Rahîmi'ne arz etmek durumunda:


1.KIYAM


Önce ayakta dikilip durur (kıyam) ve ellerimizi yukarı doğru kaldırıp,

Allahu ekber (Ancak Allah yüce ve uludur)

deriz. Böylece insan, O (C.C) müstesna her şeyi bir tarafa atıp bırakmakta ve Onun emir ve iradesine tabi duruma geçmektedir. Kulluk ve kölelik bu şekilde tescil edilir. Böylece ayakta duran tüm varlıkların ibadeti de temsil edilir.


2. RÜKU


İnsan, Allah’ın şanına yakışan övgüler serdettikten sonra bu yücelik karşısında kendini o derece aciz ve zayıf hisseder ki, bunu ifade için öne eğilir (rüku), saygı işareti olarak başını alçaltır ve,

Sübhane Rabbiyel-Azim(Büyüklük ve azamet sadece Ona ait olan Rabbimi bütün noksanlardan tenzih edip yüceltirim.)

der. Mü'min bu haliyle, rükû halindeki tüm canlıların ibadetini de temsil etmektedir.


3. DUA


Sonra yine doğrularak kendisini bu doğru yola ilettiği için Allah’a sükür ve hamdini arz eder. Bir an için Allah’ın yücelik ve büyüklüğü ve kendi hareketinin basitlik ve küçüklüğü karsısında ayakta tefekküre dalıp bundan o derece yılgın ve sarsılmış bir hale gelir.


4. SECDE


Secdeye kapanır ve alnını, tevazu ve acizliğini tam manasıyla hissederek yere değdirir ve söyle söyler:
Sübhane Rabbiyel-Ala (Büyüklük ve Yücelik sadece Ona ait olan Rabbimi bütün noksanlardan tenzih edip yüceltirim).


5. TAHIYYAT VE SELAM


Bu hareketleri bir dizi tekrar etmesinden sonra kişi kendini, arada hiçbir vasıta veya aracı bulunmaksızın doğrudan doğruya şahsen Allah’ın huzurunda bulur ve ondan istimdad edip yardim talep eder.


İki varlık karşılaştıklarında daima bu ikisi arasında bir selamlaşma gerçekleştirilir. İşte namazın bir kısmında (teşehhüd kısmi) namazını eda etmekte olan Müslüman, Mirac esnasında Muhammed (s.a.s) ile Allah arasında teati edilen selamlaşma formüllerini aynen tekrar eder:


"Et-Tahiyyatü lillahi, ves-salavatü vettayyibatü. es-Selamu aleyke eyyuhen-Nebiyyü, ve rahmetullahi ve berakatüh. Es-Selamü aleyna ve alâ ibadillahissalihin


(En mukaddes ve en zahidane hürmet ve tazimler Allah’a aittir. Ey Nebi sana selam, Allah’ın rahmet ve bereketi de senin üzerine olsun. (Allah’ın) selamı bizim üzerimize ve Allah karşısında iyi ve mükemmel hareket eden salih kulların üzerine olsun!)"



Namazda beden hareketleri:



Namazda 4 hareket vardır. Birincisi kıyamdır. Yani ayakta durmak. İkincisi rükudur. Üçüncüsü birinci secde, dördüncüsü ikinci secdedir. (Fususulhikem, cilt 2, sayfa 476-477)
  • Namazda kıyam, baş tarafı Hakk, ayak tarafı halk hüviyeti taşır. Kıyamda bu ikisini cem eden insan, bu durumu içinde, farz olan kıraati eda eder. Hem kıyam, hem de kıraatle iki farzı birden eda eder.
 
  • Rükua gelince; rüku hayvanın yürürken olan duruşunu namazda yaşamaktır. Hayvanlar bu haliyle, ayakları merkezi arza bakarken, vücut istikameti ufki olur. Yani yerin çekim kuvvetine paralel durur. Hayvanın bu yaratılış şekli, başı itibariyle ne fezaya, ne de yerin çekim kuvvetine bakar. İkisi ortası bir durumdadır. Acaba biz insan olduğumuz halde neden namazda bunu yaşarız? Hayvandan bize ne, diye bir soru aklımızda takıldığı olur. Bunun cevabı şöyle: 18 bin hayvanın özeti olan insan bedeni, ruhu hayvani ile dünya hayatını yaşayan tarafı vardır. Arzular bakımından nefis ismi taşıyan bu ruh, tezkiye görmedikçe ruhu insaniye terakki edemez..Az yiyecek, az uyuyacak, az cinsi ilişkide bulunacak ki dünyaya bağlı hayvaniyattan uzaklaşsın. O zaman tezkiye durumuna girer. Amme bir ibadet olan namaz, bünyesindeki hayvaniyatı yaşamak zorundadır.

  • Secdenin hikmeti; secde demek; başın ayak seviyesine inmesi demektir. İnsan bu haliyle bitkideki ahvali yaşar.

  • İkinci secde cemadidir. Zatından hareketi yoktur. Yani kendi bünyesinde, kendi içinden hareketi yoktur. Dış tesirle hareket eder. Taş, toprak içindeki madenler buna dahildir. Maden izabe görmediği sürece cemadat içinde dağınık bulunduğundan, onu muhafaza edenin adresini taşır. Her madenin elementinin zerre itibariyle ruhu vardır.

İkinci secdenin birinci secde gibi olması, bitki ile cemadatın bir arada bulunmaları, hayvanlar gibi gezer halleri olmamaları içindir. Bu feza boşluğunda görülen her küre, yıldız ve emsali hepsi cemadattır. Eşya bakımından ne kadar büyük yekun oluşturuyorsa, secde de o kadar büyük yekun tutar.
Özetlediğimizde; namaz insanı, hayvanı ve tüm mahlukatı içine alan bir ibadettir. Ancak şeklen değil, kalben, manen gerçeğine vakıf olmakla yürütülürse, anlaşılır.

Stresle İman Arasinda Bir Baglanti Var mi Dersiniz?

Stresle iman arasında bir bağlantı var mı dersiniz?











Sıkıntılarla dolu bir hayat denilince benim aklıma hep Peygamberler


geliyor. Allah Peygamberlerin kıssalarını ayrıntılarıyla bize niçin


aktarıyor dersiniz? Okuyup, ibret almamız için değil mi?






Peygamberlerin hayatlarından yola çıkarak bazı sorular sormak istiyorum.





Hz. Eyyüb'ü hastalıkla imtihan eden Allah, bizi de aynı imtihana tabi


tutma hakkına sahip değil mi?


Hastalığı kafaya takıp bunalıma giren insan "Allah'ım beni niçin


hastalıkla imtihan ediyorsun" demiş olmuyor mu?





Hz. Nuh'u oğluyla imtihan eden Allah, sizi evlatlarınızla imtihan edemez mi?






Hz.İbrahim'i babasıyla imtihan eden Allah, sizi öz babanızla imtihan edemez mi?






Hz. Lut'u eşiyle imtihan eden Allah'a, "Beni niçin eşimle imtihan


ediyorsun ki?" deme hakkına sahip olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?






Hz. Yusuf'u kardeşiyle imtihan eden Allah, belki sizi de


kardeşlerinizle imtihan ediyordur!






Tüm peygamberlerin hayatları sıkıntı (imtihan) dolu olduğuna göre,


bizim hayatımızda da bazı sıkıntıların olması hayatın bir parçası


değil mi?






Anne veya babasını kaybedince bunalıma giren bir insan Allah'a "Benim


annemi / babamı niye alıyorsun ki?" deme hakkına sahip olduğunu mu


sanıyor?






"En büyük acı evlat acısıdır!" denir. Bu acıyı yaşayan anne babalar


"Allah kimseye yaşatmasın!" derler.






Alemlere rahmet olarak yaratılan Hz. Muhammed Mustafa(S.A.V)'ya bile torpil


yapmayan Yaratıcının, bize torpil yapmasını beklemeye hakkımızın


olmadığını hiç düşündünüz mü? Beş defa evlat acısıyla imtihan edilmiş


bir Peygamberin ümmeti olduğumuzu bilmek zorundayız.






"Kardeşim onlar Peygamber, biz insanız" diye kimse itiraz etmesin.






Peygamberler de bizler gibi üzülen, ağlayan, Allah'a sığınan insanlardı. Allah


tarafından özel seçilmiş oldukları gerçeği "insanı" acılara tepkisiz


kalacakları anlamına gelmez. Bize düşen hayatı doğru anlamaktır.


Unutmamalıyız ki, Peygamberlerine torpil yapmayan Allah, bize de


torpil yapmaz.






* * * * * * * *






Stres ile iman arasındaki ilişki kafamın içinde uzun zamandır


dolanıyordu. Bir okuyucum bana öyle bir söz gönderdi ki, o sözü


okuyunca kafamın içinde dolanan cümleler köşe yazısına dönüştü. Bu


yazıyı da o güzel sözle bitirmek istiyorum.






Çok sıkıldığınız zaman bu cümleyi hatırlayın. Hatta bana kalsa pano


haline getirilip ev veya işyerinin duvarlarına asılması gereken bir


söz.





BİR GÜN DÜNYAYA AİT BÜYÜK BİR DERDİN OLURSA RABBİNE DÖNÜP, "Benim


büyük bir derdim var!" DEME, DERDİNE DÖNÜP "Benim büyük bir Rabbim


var!" DE.





Sait ÇAMLICA


Eğitimci – Yazar


www.sait camlıca. com


sait camlıca @ gmail.com



İslam Dünyası'nın Çok Yakın Olan Aydınlık Geleceği

    İslam Dünyası'nın Çok Yakın Olan Aydınlık Geleceği



11 Eylül 2001'de gerçekleşen insanlık tarihinin en kanlı terör eyleminin İslam dünyasındaki yansımaları 2002 yılında da yoğun olarak hissedildi. Dünyanın bir çok ülkesinde gerçekleştirilen konferanslarda ve yazılan bir çok makalede İslam dininin her türlü terör eylemini kesin bir şekilde lanetlediği dile getirildi, İslam'ın bir barış dini olduğu insanlara anlatıldı. Hiç unutmamak gerekir ki, tüm dünyanın İslam dinini daha yakından tanımasına vesile olan bu gelişmeler Allah'ın Kuran'da ve Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde müjdelediği kutlu dönemin habercisidir…

İslam Coğrafyasında Zulüm ve Gözyaşı

Bugün İslam dünyasına baktığımızda; Cezayir'de, Bosna'da Tunus'ta, Eritre'de, Mısır'da, Afganistan'da, Keşmir'de, Doğu Türkistan'da, Çeçenistan'da, Tayland'da, Filipinler'de, Burma'da ya da Sudan'da Müslümanların, baskı altına alınmaya ve yok edilmeye çalışıldığını açıkça görebiliriz. Bosna'da Sırplar, Keşmir'de Hindular, Kafkaslar'da Ruslar, Filipinler, Cezayir, Mısır, Fas gibi ülkelerde de baskıcı rejimler tarafından Müslümanlar hedef alınmaktadırlar. Ama her nedense, birbirinden bağımsız gibi gözüken bu İslam-karşıtı güçler, hep benzer mantıklarla hareket etmekte, benzer stratejiler izlemekte ve benzer yöntemler kullanmaktadırlar. İşte bu noktada karşımıza söz konusu güçlerin ortak bir yönü olan "dinden uzak kimlikleri" çıkar.

Çözüm; Dinsizliğe Karşı Fikri Mücadele

Allah'ın varlığını inkar eden ve tüm İlahi dinleri kendi kurdukları din dışı sistemler için büyük bir düşman olarak gören ve bu nedenle de dine ve dindarlara karşı çok şiddetli bir savaş açan bu güçler, dinsiz ideolojileri temsil etmektedirler. Bu nedenle de Müslümanların karşısındaki düşman gerçekte Sırplar, Hindular ya da diğer baskıcı rejimler değil, dünya üzerinde mevcut bulunan din dışı anlayıştır. (Harun Yahya, Altınçağ)

Dinsizlik sadece imanlı insanları hedef alan, onların imanlarını yok etmeye çalışarak ahiretlerini tehlikeye sokan olan bir güç değildir; aynı zamanda sapkın fikir akımlarına temel oluşturarak dünyayı karmaşa ve savaş alanına çevirecek bir akımdır. Müslümanlar ise bu karmaşa ve savaş ortamında en büyük hedef olarak belirlenmektedir.


Dolayısıyla dinsizliğe karşı fikri mücadele, hem büyük bir imani hizmet, hem de dünyayı saran "fitne"ye karşı verilecek büyük bir "moral savaşı"dır. Halen dünyanın dört bir yanında, dinsiz sistemler tarafından ezilen pek çok Müslümanın var oluşu, bize bu mücadelenin ne kadar önemli olduğunu gösteren bir gerçektir. Dinsizliğe (ve dinsizliğin dayanakları olan felsefe, ideoloji ve Darwinizm gibi sözde bilimsel teorilere) karşı kazanılacak her fikri zafer, aynı zamanda dünyadaki mazlum Müslümanlara yardım anlamını taşıyan bir moral zaferidir.

İslam Topraklarında Yaşananlar ve Ahir Zaman

"Ahir zaman", pek çok insan için tanıdık bir kavram olmayabilir. Bu nedenle öncelikle bu kavramı kısaca açıklamakta yarar var. Ahir zaman, "son dönem" anlamına gelir ve İslam kaynaklarına göre kıyamete yakın bir zamanda, Kuran ahlakının tüm dünya üzerinde hakim olacağı bir dönemi ifade eder. Bu dönemde insanların huzur ve güven içinde yaşayabilmeleri için gereken her türlü şart mevcut olacaktır. Önceki dönemlerde yaşanan her türlü sıkıntının yerini bolluk, bereket ve adalet alacaktır. Ahlaksızlıklar, sahtekarlıklar, dejenerasyonun her türlüsü ortadan kalkacaktır. Bu dönem, tüm inanan insanların asırlardır özlemini duydukları, İslam ahlakının hakim olduğu kutlu bir dönem olacaktır.

Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ahir zamanı açıklayan detaylı anlatımlar yer almaktadır. Onun ardından pek çok İslam büyüğü de ahir zaman hakkında çok önemli açıklamalar yapmıştır. Bu anlatımlara bakıldığında ahir zamanda, önce büyük bir bozulma ve karmaşa yaşanan dünyanın, sonradan gerçek dinin yaşanmasıyla kurtuluşa kavuştuğu, çok büyük bir bolluk ve bereketin yaşandığı, bilimde ve tıpta çok büyük ilerlemelerin kaydedildiği, çok üstün bir sanat anlayışının ortaya konduğu, teknolojinin tüm nimetlerinin insanların hizmetine sunulduğu bir dönem olduğu görülür.

Altın Çağ İle Müjdelenmek

Ahir zamanın ilk dönemlerinde, dünya Allah'ı inkar eden birtakım felsefi akımlar nedeniyle dejenere olacaktır. İnsanlık yaratılış amacından uzaklaşacak, bunun sonucunda büyük bir manevi boşluk ve ahlaki bozulma yaşanacaktır. Tüm dünyada büyük felaketler birbirini izleyecek, savaşlar, çatışmalar, acılar yaşanacak ve insanlık "Bu durumdan nasıl kurtuluruz?" diye bir arayış içine girecektir. Bu durum, İslam dinini farklı coğrafyalarda yaşayan insanlar için de söz konusu olacaktır. Bugün dinini özgürce yaşamak ve ibadetlerini yerine getirmek isteyen Müslümanlar çok büyük bir baskı altında hayatlarını devam ettirmeye çalışmakta, kadınlar, çocuklar, yaşlılar acımasızca katledilmektedir. Ahir zamanın belirtilerinden biri olan bu durum, Müslümanları yıldırmak ve İslam dünyasının büyük bir birlik oluşturmasını engellemek isteyen din dışı güçler tarafından dozu her gün daha da artırılarak devam ettirilmektedir. Ancak bu savaş ve çatışma döneminin ömrü çok kısa olacaktır. Çünkü Allah, ahir zamanın bu büyük karmaşası içindeki insanları kurtaracağını ve onları kutlu bir döneme ulaştıracağını müjdelemektedir.

Allah'ın Müminlere Müjdesi

Bu dönem Allah'ın müminlere bir lütfu, Peygamber Efendimiz (sav)'in de müjdelediği gibi cennetin küçük bir modeli olacaktır. Bolluk ve bereketiyle, insanlara sağlayacağı her türlü konfor ve huzur dolu ortamıyla her Müslümanın ulaşmak isteyeceği bir dönem, hayatını Allah yoluna adayan inançlı kullar için dünya hayatında çok üstün bir mükafattır. Bu güzel dönemle müjdelenmek de kuşkusuz Müslümanlar için çok büyük bir şereftir.

Ancak bu şerefle birlikte bir sorumluluk da gelmektedir. Madem devir ahir zamandır, o zaman her Müslümanın ahir zamanın zorlu şartlarında fikren mücadele edebilecek olgunluk ve kararlılıkta olması gerekir. Mazlum Müslümanların durumu bize bunu her gün hatırlatmaktadır. Masum ve savunmasız insanlar ağır silahlarla donanmış düşmanlarının kurşunlarına hedef olurken, mülteci kamplarında milyonlarca insan açlık ve sefalet içinde yaşarken, pek çok Müslüman türlü işkencelere ve kötü muamelelere maruz kalırken vicdanlı insanların bunları görmezlikten gelmesi mümkün değildir.

Hepimiz Sorumluyuz

İnsanların çaresiz bir şekilde "Ben ne yapabilirim ki?" diye düşünmesi de yanlıştır. Unutulmamalıdır ki, yeryüzündeki bozgunculuğun temeli dinsizliktir ve dinsizliğe karşı fikri mücadele yapmaya herkesin imkanı vardır. İnsanlara Allah'ın varlığını anlatmak, Allah korkusunu öğretmek, hesap gününde yaşanacakları hatırlatmak, güzel ahlakı ve dünyada bulunuş amacımızı tebliğ etmek, bu acımasızlıkların son bulması için atılmış önemli adımlardır. Vicdanlı insanların birlik halinde yürütecekleri bir çabanın başarıya ulaşmaması mümkün değildir.

Dinsizliğin yıkıcı etkilerini ortadan kaldırmaya, bunun yerine din ahlakının güzelliklerini yaşanır hale getirmeye yönelik her çaba, aynı zamanda çağımızın Müslümanlarına yapılmış en büyük yardımdır. Barışı, sevgiyi, şefkati temel alan bu mücadele, insanların vicdanlarını harekete geçirecek ve mazlum insanların zulüm görmelerini engelleyecektir. Vurgulanması gereken bir diğer önemli nokta ise Müslümanların baskı ve zulüm gördükleri ülkelerin büyük bir çoğunluğunun, geçmişte Müslüman liderlerin yönetimi altında huzuru ve istikrarı tatmış olmalarıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin mirasçısı olduğu Osmanlı İmparatorluğu, asırlar boyunca üç kıtaya nizam vermiş, Müslüman devletleri bayrağı altında toplamış bir cihan devleti olmuştur. Dünyanın etnik ve dini çeşitliliği bakımından en geniş yelpazesine ve idaresi en güç bölgelerine nizam vermiş olan Müslüman Türk Milleti, bugün de tüm dünya Müslümanlarını aynı ulvi hedefin etrafında birleştirmeye, bu tarihi görevi üstlenmeye hazırdır.

Müslüman milletimiz geçmişte olduğu gibi, bu kutlu dönemde de tüm dünya insanlarının özlemini çektiği barış ve güvenlik ortamını oluşturmada öncü rol oynayacak ve önümüzdeki dönem tüm Müslümanlar için çok aydınlık bir çağ olacaktır.

Beklenen bahar, Allah'ın izniyle, çok yakındır.

"Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir..." (Nur Suresi, 55)

Bu makale, Araştırma Dergisi 15. sayı (Ocak 2003) 10. sayfada yayınlanmıştır.

5 Ocak 2010 Salı

NAMAZ SUÇU ENGELLİYOR (Murat BİRSEL/Star)

Time dergisinin (2009 Subat) ozel sayisinin kapaginda dua eden bir kadin resmi var ve 'Inanc nasil tedavi eder?' diye yaziyor. 'The Secret' filminde de bahsi gecen, 'Washington Deneyi'ni cagristirdi.

'Washington Deneyi' diye bilinen olay, 1993 yilinda ABD Baskenti'nde halka haber vermeksizin yapilan ve sekiz hafta boyunca devam eden bir toplu meditasyon surecinde sehirde suc oraninin yuzde 20 oraninda dusmesinin bilimsel kabul gorup kayda gecirilmesiydi. (Internette arama motoruna 'Washington meditation crime' yazdiginiz anda butun bilgiye ulasabilirsiniz.)

Sehirde kimse bilmiyor ama birileri, 'iyilikler guzellikler uzerimize olsun' seklinde huzur cagrisi yapip bu enerjiye yogunlastiginda oranin sakinleri bir anda 'sanki' daha iyi insanlar oluyor.

Benim de aklima dustu ki; bir huzur, ic guzellik, husu ve iyiliklere dair titresimler barindiran namaz benzer bir islev goruyor olabilir diye...

Uzun lafin kisasi kendimce dedim ki:

Washington deneyi dogru ise camilerinde namaz kilinan sehirlerdeki suc orani namaz kilinmayan sehirlere oranla cok daha dusuk olmali!

(Püf noktasi: Kilanlar kilmayanlari da pozitif etkiliyor.)

Bu bir varsayim, tespit edip dogru mu degil mi, hayatin gerceklerince teyid ediliyor mu bakmak lazim...

Baktim nitekim!

Ve dunya genelinde bir ulkede namaz kiliniyorsa toplam suc istatistiklerinin hemen hepsinde Musluman toplumlarda suca egilim dusuk cikiyor.

Elalem bu gercegin farkinda mi?

Elbette! Islam ulkelerinde cinayet orani neden dusuk diye cok ciddi bilimsel calismalar yapiliyor.
(Cordova,Ana; 'An Examinational Causes of Low Murder Rates in Islamic Societies' : American Society of Criminology)

Fazla bahsetmeseler, yuksek sesle dile getirmeseler de haril haril arastiriyorlar.

Gerci namaz baglantisini kuran yok sanki...

Belki bundan sonra birileri Londra,Paris benzeri sehirlerde cami olan bolgedeki suc oranini sehir geneline kiyaslamayi dusunur.

Keske...

Tahminimce neticesi de dunyayi dusundurur!

Murat BİRSEL/Star

(Allah razi olsun bu guzel yazidan dolayi Murat BİRSEL'den)