4 Mayıs 2010 Salı

GIYBET ETMEYELİM, MALAYANİ KONUŞMAYALIM !..

Ey muhterem hanımefendiler! Bir misafir oturmasında toplandığınızda, şunun evi, bunun arabası, ötekinin takısı, berikinin çocuğu, kocası, bunlardan bahsederek kalplerimizi karartmayalım. Malayaniyi terk edelim. Allah (C.C), boş şeylerden yüz çevireni çok seviyor, ona hikmet bahşediyor. Birbirimizin kusurlarını araştırmanın kimseye bir faydası yok. Rabbimiz, yarın hesap gününde kalplerimize bakacak.

Bir merhum muhterem hocaefendi şöyle dedi geçenlerde radyoda: Mücevherin dışındaki kutu ne kadar süslü olursa olsun, Allah (C.C) içindekinin kıymetine bakar. Kalp mücevherimiz altın olarak mı kalmış, gümüş olarak mı, yoksa bakırlaşmış mı?! Yoksa mücevherin kutusunu istediğin kadar süsle faydası yok. "Bedende bir et parçası vardır, o salih olursa bütün beden salih olur, o fasid olursa bütün beden fasid olur. Dikkat edin, o et parçası kalptir." buyuruluyor.

Diyelim ki Kur'an okumak ağır geliyor nefsimize, hadis vs. de ağır geliyor o an için. O halde şunu yapalım: Salihlerden bahsedelim! Ortama rahmetin çekilmesine sebep olur. "Şu kişi şöyle iyiydi, şöyle hayır hasenat yapardı..." gibi. Kendi geçmişlerimizden, ölmüşlerimizden olabilir, herkesçe bilinen büyük zatlardan, son dönem evliyasından olabilir. Onların iyi hallerinden bahsetmek içimizi açacak, bizim kötü hallerimizi unutmamıza vesile olacaktır ve içimizde elimizden geldiğince onlar gibi olabilme hevesi uyandıracaktır. Akrabalarımızın iyi hallerinden bahsedebiliriz, başkasını övmek ruhu olgunlaştırır, kibirin önüne geçer. Allah'ın sonsuz kudreti ile ilgili konuşabiliriz, yarattığı mucizevi kainat ve içindeki şaheserler, türlü türlü renkte hayvanlar, çiçekler, vücutta yarattığı akılalmaz düzen gibi. Bunlar hep derin düşünme ve tefekkür tadı verecek bize. Boş sözlerden bizi uzaklaştıracak. Ortamdan kalktığımızda içimizin ferah olduğunu hissedeceğiz. Gıybetle, dedikoduyla içimiz daralmamış olacak.

Peygamberimizin güzel güzel özelliklerinden bahsedebiliriz, "Ne güzelsin sen Ya Muhammed (s.a.v), aşık oldum sana!" dese bir insan, içi bir anda açılır! Ya da, "filanca yetim için bir şeyler yapalım, şu hasta nasıl olmuş ziyaretine varsak, hatırını sorsak, şu şahıs biraz sıkıntıda imiş, yardımda bulunsak" türünden faydalı önerilerle birbirimizi teşvik edelim. İşte bunlar, bizim ruhumuzun en temel ihtiyacı, hem de en temel! Ne kadar bilsek de, kimsenin kusurunu dökmemek, hep kabahat örtücü olmak, yapıcı olmak, iyiyi görmek, göstermek. Böyle insanlar, toplumda hep aranan,sevilen,sayılan insandır. Allah onları sever, kullarına da sevdirir. Bütün sevgilerin kaynağı Rabbimizdedir, o dilediğini sever, sevdirir. En mühim ibadet aslında bu, çok basit gibi görünse de nefse ağır gelebiliyor. Herkese hüsn-ü zanda bulunmak. Bunu "Polyannacılık" diye aşağılayanlara bakmayın. Bunu aşağılayan, tasavvuftan nasibini yeterince alamamış demektir. Dedikodu, kıskançlık, laf taşımak, bunlar amellerimizin sevaplarını, ateşin odunu yediği gibi yer diyor Peygamberimiz (s.a.v). Allah düşmanları hariç, açıktan günah işleyip de bundan üzüntü duymayanlar hariç, herkese iyi gözle bakalım. Mutlaka kendimize,ruhumuza yapacağımız en büyük iyilik bu olacak!...

1 Mayıs 2010 Cumartesi

DUAYA NASIL BAŞLAYACAĞIZ? (ERKAM TAKVİMİ)

İbn-i Mes'ud (r.a) anlatıyor:

"Allah Rasulü (s.a.v), Hz. Ebubekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a) ile birlikte oturuyorlar, ben de yakınlarında namaz kılıyordum. Namazı bitirip oturunca, Allah'a hamd ü senada bulundum, sonra da Rasulullah (s.a.v) Efendimiz'e salat u selam getirdim. Daha sonra kendim icin dua ettim.

Hz. Peygamber (s.a.v) bu tarzımı beğenmiş olacak ki:

-İste, istediğin verilecek. İste, istediğin verilecek." buyurdu.

(Tirmizi,Cum'a 63/593)

NOT: Allah razı olsun bize bu güzel bilgileri kazandıran Hocalarımızdan.

* Elhamdülillah, elhamdülillah, elhamdülillâhi Rabbil alemîn, essalâtü vesselâmü aleyke ya seyyidel evvelîne vel ahirîn, ve selamün alel mürselîn.