3 Mayıs 2011 Salı

THE LAST BREATH, OSMAN NÛRİ TOPBAŞ

THE LAST BREATH, OSMAN NÛRİ TOPBAŞ


"O people, take your last glimpse at the embroidery in the mirror! And think how this beauty will be when it grows old and how a building looks in ruins and do not be misled by the lie in the mirror." Rûmî

"Humans are asleep and when they die they wake up." Imam Alî
Remembering Allah

* The Prophet Muhammad left behind him a lifetime of sublime memories born out of his love and compassion for Allah, and migrated from this mortal world to the world of Truth.

* To be able to face death with such grace a person must first destroy his self and passions. He must live his life in accordance with the Divine Imperative and be prepared to breathe his last.

* When we remember the Almighty and are aware of the reality of death, we pay more attention to worship and to our actions; we show more sensitivity and try to avoid hurting the feelings of others.

* In perfect servitude every human being should make an effort to take a sound heart to Allah Almighty.

The Final Breath: An Untarnished Mirror

* The last breath is like a clear polished mirror. Man will only be sure of his rank at the moment of his final exhalation; then his life's account will be displayed before his eyes and his heart.

* The main duty of every right minded person is, to prepare for a long life in the grave and for eternal life in the Hereafter.

* The light of happiness in the Hereafter is hidden in the darkness of dawn.

May Allah make our last breath a window through which we view our rewards in the eternal world! Âmîn!

(The Last Breathe, Osman Nûri TOPBAŞ)

STEFAN MAKOWSKİ'DEN HÜSEYİN ABDÜLFETTAH'A (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

STEFAN MAKOWSKİ'DEN HÜSEYİN ABDÜLFETTAH'A (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)


Stefan Makowski, Berlin'de çalışan ünlü bir grafik sanatçısıydı. Çalıştığı atölye, konusunda bir hayli uzmandı ve Alman sanatçının eserleri, çıkarıldığı sergilerde çok ilgi topluyordu. Ancak çok sevdiği sanatı, ona ciddi bir manevî doyum sağlamıyordu. Bu konularda ilmî araştırmalar yapmak üzere bir daire kiralamak istiyor ve her şey bu arzu ile başlıyordu. Gazete ilânından bulduğu ilk uygun dairenin peşine düşüyordu hemen...

Hayrettir ki, telefon ettiği daire, kendi evinin çok yakınındadır. Zili çalar. Kapıya çıkan on yaşlarındaki çocuk, onu bir kez daha şaşırtır. Çünkü, başı takkeli bu çocuğun sırtında, ona çok yakışan beyaz bir cübbe vardır. Geliş maksadını söyler. Küçük çocuk, "Bir dakika, Şeyh Ali'ye haber vereyim." der. Stefan Makowski rüyada gibidir. Bir başka dünyanın kapısını çaldığını anlamaya başlar.

Küçücük bir tekke havasına büründürülmüş bu mekanın samîmiyeti, sıcaklığı, onu bir anda kavrar ve adeta geliş gayesini unuturcasına gördüklerini anlamaya çalışır. Telaşlı hareketlerin öğle namazına hazırlık olduğunu çok sonraları anlayacaktır. Çeşitli yaş ve meslek grubundaki bu insanların huzur içindeki faaliyetleri ona da huzur verir. Ve gurbet burukluğunun derin ve tarifsiz hüznünü ulvîleştiren ezanla, içinde, taaa yüreğinin ortalarında bir şeylerin kıpırdadığını hisseder.

Şeyh Ali, ona kendilerine katılmak isteyip istemediğini sorar. Artık gassal elindeki ölü gibidir. "Evet." der ve ilk namaza hazırlanan yedi yaşındaki bir masum gibi, elinden tutularak abdest almaya götürülür. Hiçbir şey bilmeden ve anlamadan denenleri yapar. Arasına girdiği saflarla birlikte bir bilinmez huzur ülkesine yükselip uçtuğunu sanır.

Namazdan sonra çaylı sohbet başlar, Makowski sorar onlar söyler. Söylenenleri beğenir. Şeyh Ali ona Kelime-i Şehadet'i söyletir ve elinden tutarak ayağa kaldırır. "Artık Stefan müslümandır ve bizim kardeşimizdir." der. Manevî atmosfer o kadar candan ve içtendir ki itiraz edemez. "Düşünebiliyor musunuz?" diyor, "Benim gibi bir Avrupalı kafa, önce gönlüyle müslüman oldu. Sonra anlamaya ve şuurlanmaya başladı, ilmi ve kafayı mitleştirmiş bir toplumun insanı için ne garip değil mi?"

Hayatının son on yılı giderek artan bu çabalarla dolu. İslam'ı buluşunun hikayesini "Nakşibendiyye Üzümü" isimli bir eserinde anlatmış. Grafik sanatını da hat sanatına dönüştürmüş.

Hüseyin Abdülfettah, İslam'a hizmet aşkiyle şevkli bir insan. Şimdilerde Avusturya'nın Almanya sınırına yakın bir yerde bir İslam Köyü kurma çabasında. Kadınlı erkekli üç yüz kadar Batılının hidayetine vesîle olmuş...

(İslam'la Hayat Bulanlar, Erkam Yayınları)

Erkam Takvimi Arkası

CENNET EVİNİN TAPUSU (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

CENNET EVİNİN TAPUSU (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)


Horasanlı bir adam, evini on bin dirheme satarak ailesiyle Basra'ya geldi. Oradan Hacca gidecekti. Dönemin meşhur velîlerinden Habib-i Acemî'yi (d:? , v: m.739) buldu ve bu Hak dostundan şöyle bir istekte bulundu:

-Ben eşimle Hacca gidiyorum. Şu on bin dirhem parayı al da, Basra'da benim için uygun bir ev alıver.

Horasanlı ve eşi Mekke'ye doğru yola koyuldu. O günlerde ise, Basra'da müthiş bir kıtlık baş gösterdi. Habib-i Acemî ise, elindeki emanet parayla gıda maddeleri alıp sahibinin hayrına muhtaçlara dağıtmak zorunda kaldı. Adamın rızası olmazsa, parasını geri verecekti.

Horasanlı, Hac dönüşünde kendisine ev alınıp alınmadığını sordu. Habib-i Acemî dedi ki:

-Rabbimden sana cennette bahçeli bir ev alıverdim.

Adam bu durumu eşine haber verdi. Kadın buna memnun oldu, fakat evin tapusunu da istedi. Horasanlı bu isteği iletince, Habib-i Acemî ona şöyle bir senet yazıp eline verdi:

"Bismillah. Bu senet, Habib-i Acemî'nin Horasanlı için Rabbinden aldığı evin tapusudur. Alllah Teâlâ, bu evi Horasanlı'ya verecek ve Habib'i de borcundan kurtaracaktır."

Bu senedi aldıktan sonra adamcağız, ancak kırk gün daha yaşadı. Ölmek üzereyken, bu tapu senedinin kefenine konulmasını vasiyet etti. Öyle de yaptılar.

Bir zaman sonra kabrinin üzerinde, bir levhaya parlak bir yazıyla yazılmış şöyle bir yazı buldular:

"Habib Ebû Muhammed'in falan Horasanlı için on bin dirheme aldığı evin beratı (tapusu)dır. Rabbi, Habib'in istediği evi Horasanlı'ya verdi ve Habib'i de borcundan kurtardı."

Habib-i Acemî Hazretleri, bu yazıyı alıp okuyunca gözyaşlarını tutamadı. Levhayı öperek dostlarının yanına koştu: "Bu, Rabbimin bana olan beratıdır!" diyerek sevincini ifade etti.

(Ebû Nuaym,Hilyetü'l-Evliyâ)

ERKAM TAKVİMİ ARKASI

ALLAH İÇİN KARDEŞLİĞİN MÜKÂFÂTI

ALLAH İÇİN KARDEŞLİĞİN MÜKÂFÂTI


"Kıyamette de bir kimsenin kurtulmsaı için bir haseneye ihtiyacı olacak, bulamazsa cehenneme atılacak.En yakın, sevgili olan anaya gidecek,'Anacığım benim bir haseneye ihtiyacım var,yoksa yanacağım,nasıl olsa senin ihtiyacın çok,bari ben kurtulayım.' diyecek.

Anası diyecek ki:'Yavrum bugün benim ihtiyacım daha çoktur,sana bir tane dahi veremem.'

Bunun üzerine babasına,kardeşine gidecek,benzer cevapları alacak. Abese Sûresi 34-36. âyetlerde anlatılan olaylar olacak. İşte öyle şiddetli günde Cenâb-ı Hak, o mü'mine diyecek ki: 'Allah için muhabbet ettiğin sâlih bir kardeşin yok muydu? Git ondan bir hasene iste.'

O mü'min gidecek, sâlih kardeşi ona: 'Al kardeşim, al ben nasıl olsa kurtulamayacağım,hiç olmazsa sen kurtul.'diyecek.

İşte bundan sonra Cenâb-ı Hak buyurur ki: 'Ey kulum! Madem ki sen bu mü'min kardeşinin yanmasına razı olmadın ve ona kurtulsun diye hasenelerini verdin,Ben senden daha cömertim,Ben de ikinizi birden affettim.Sizi ayırmak Bana yakışmaz,sizi ayırmadan cennete koyacağım.'"

(Ramazanoğlu Mahmud Sâmî Efendi, Mustafa ÖZDAMAR)

     

ANNEYE VEFA (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

ANNEYE VEFA (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)


Hz. Ömer (r.a) ile Hz. Ali (r.a) Efendilerimiz Kabe'yi tavaftan çıktıkları sırada, annesini sırtında taşıyan bir göçebe gördüler. Göçebe, bir yandan annesini taşıyor, bir yandan da şu şiiri okuyordu:

"Ben sırtımdakinin serkeşlik yapıp ürkmeyen bineğiyim. Diğer bütün binekler ürküp kaçsalar da, ben ne ürker ne de kaçarım. Onun beni karnında taşıması ve emzirmesi ise, benim yaptığımdan çok daha zahmetliydi. Ey Allah'ım! Emret; senin hizmetindeyim. 'Lebbeyk! Allahümme lebbeyk!' "

Adamın bu halini gören Hz. Ali, Hz. Ömer'e dönerek, "Ey Ebâ Hafs! Bu adamla birlikte bir daha tavaf yapalım. Umulur ki, bu kez rahmet inecek ve hepimizi kaplayacaktır."

Ve göçebe, sırtında annesiyle birlikte yaptığı tavaf boyunca bu şiiri okumayı sürdürdü.

Bu arada, Hz. Ali de ona karşılık olmak üzere,

"Şunu bil ki Allah Teâlâ, senin annene gösterdiğin bu vefadan çok daha vefalıdır. Bunun için de, senin azına çok büyük mükâfâtlar verecektir." şiirini okuyordu.

(ERKAM TAKVİMİ ARKASI)



Arafat'ta annesini sırtında taşıyan adam..

UZAY ve KUR'ÂN (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

UZAY ve KUR'ÂN (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)


Yüce Rabbimiz. gökyüzünde ömrünü tüketip yıldızların parçaları olan göktaşlarından dünyayı muhafaza etmektedir. Jüpiter ve devâsâ çekimi ile Satürn, dünya için tehlike oluşturabilecek pek çok cisme geçit vermeyen birer bekçi mevkiindedirler.

Zaman zaman bu iki gezegeni aşıp dünyamıza yaklaşan göktaşları olabilir. Bu defa onların karşısına başka bir muhafız, yani Ay çıkar. Atmosferi olmadığı için Ay'a düşen her göktaşı yüzeye çarpar. Bu çarpmaların Ay'da meydana getirdiği kraterleri küçük bir dürbünle bile görebiliriz.

Ay engelini de aşan göktaşları, eğer çok büyük değillerse atmosfere girerken yanmaya başlarlar. "Yıldız kayması" da dediğimiz bu hadise netîcesinde göktaşları, yüzeye ulaşmadan Mezosfer tabakası içinde un ufak toz zerreleri halinde dağılırlar. Sonra bu toz zerreciklerinin her biri, bir yağmur taneciğine çekirdek olur.

Atmosfer, dünyayı uzaydan gelen zararlı ışınlardan da korur. Kur'ân'da bu hakîkatlere şöyle işaret edilir:

"Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık. Onlar ise, oradaki (Allah'ın varlığını gösteren) delillerden yüz çeviriyorlar." (Enbiyâ,32)

Göktaşları, Dünya atmosferine saniyede 11-72 km arasında değişen bir hızla girerler.

"Ramazan'dan sonra oruçların efdali, Allah'a izafe edilen Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en efdal namaz da gece namazıdır." (Hadis-i şerif)

(ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

ELYAFIN HİKAYESİ (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

ELYAFIN HİKAYESİ (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)


Amerika'da yetişen "sisal" adındaki bitkinin hikâyesini duydunuz mu? Bu bitki verimsiz toprakta soğuk rüzgar ve aşırı sıcaklarda yetişmeye çalışan bir bitki. Bu bitkinin içinde elyaf bulunmaktadır. Elyaf, dokumada kullanılır ve çok değerlidir. Amerika'daki bilim adamları, daha fazla elyaf alabilmek için daha verimli toprakta yetiştiriyorlar sisalı... Bitki büyüyor ama ne görsünler? Yapraklar diğerlerinden büyük ama elyaftan eser yok!

Yaptıkları araştırmalarda anlıyorlar ki, kötü toprakta aşırı güneşle ve rüzgarla mücadelesi, onun lifli yapısını meydana getiriyor. Yani bitkinin çektiği bu kadar zorluk onun içindeki cevheri ortaya çıkarıyor.

Bizler de geçirdiğimiz zorluklar sayesinde eğer sabreder, yılmadan yıkılmadan gayret gösterirsek içimizdeki cevheri ortaya çıkarabiliriz. Allah elbette her birimizin içine farklı farklı cevherler yerleştirmiştir. İçimizdeki cevheri geliştirmemiz, yaşadığımız zorluklara sabretmemiz halinde, akıl ve kalp elyaflarına sahip olabiliriz.

AYVA YEMENİN PÜF NOKTALARI

* Akciğer veremine karşı ayva rendesi bol bol yenmeli.

* İshallerde ayva yaprağı kaynatılarak günde üç defa birer çay bardağı içilmeli.

* Boğazı yumuşatmak için ayva çekirdeği suda kaynatılır ve içine şeker koymak suretiyle içilir.Bu ameliye, boğaz iltihaplarında da uygulanır.

* Baş ağrısına karşı, ayva çiçeği balla macun yapılmak suretiyle yenir.

* Böbrek zaafiyetlerinde, ayva nar suyuyla içilirse böbreklerin güçlenmesini temin eder.

* Çocukların nezle ve öksürüklerine karşı Arap zamkıyla ayva çekirdeği birlikte yenir.

* Doğuma yakın zamanlarda, ayva çekirdeği kaynatılıp içilirse, doğumu kolaylaştırır.

* Kalp çarpıntılarında, ayva çekirdeği kaynatılır.

Hadis-i şerif : Kur'ân'daki 30 âyetli sûre, onu çok okuyan insan mağfiret oluncaya kadar ona şefaat eder. (Bu, Mülk Sûresi'dir.)

(ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

     


HADİS-İ ŞERİFLERDE SABAH AKŞAM OKUNMASI TAVSİYE EDİLEN DUALAR NELERDİR? (www.dinimislam.de)


* "Sabah-akşam 7 defa “Allahümme ecirni minennâr” diyen Cehennemden kurtulur." [Ebu Davud]

* "Sabah-akşam, 3 defa, “Bismillahillezi lâ yedurru maasmihi şeyün fil ardi velâ fissemâi ve hüvessemiulalim” okuyan, büyücü ve zalimden emin olur." [I. Mace]

* "Sabah 3 defa, “Eûzü billahis-semiil alim-i mineşşeytânirracim. Bismillahirrahmanirrahîm.” diyerek Haşr suresinin son üç âyetini (Hüvallâhüllezî..) okuyana, 70 bin melek, akşama kadar dua eder. O gün ölürse şehid olur. Akşam okursa yine aynı şeylere kavuşur. [Tirmizi]

* "Sabah namazından sonra 11 ihlas okuyana, Cennette bir köşk verilir." [Haraiti]

* "Sabah namazından sonra on defa, "La ilahe illallahü vahdehü la-şerikeleh lehül-mülkü ve lehül-hamdü yuhyi ve yümit ve hüve ala külli şeyin kadir" okuyan, akşama kadar her çeşit zarardan korunur, hiçbir günah ona zarar vermez." [Nesai] ("Günah zarar vermez" demek, günah işlemez veya işlediği günaha tevbe eder, o günah ona zarar vermemiş olur demektir.)* "Akşam namazından sonra [yukarıdaki tesbihi] okuyan, sabaha kadar şeytandan korunur. On sevaba kavuşur, on günahı affolur ve on köle azat etmiş gibi sevap verilir." [Tirmizi]

* "Sabah-akşam 7 defa “Hasbiyallahü la ilahe illâ hû, aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül-arşil-azim” okuyanın dünya ve ahiret işine Allahü teâlâ kâfi gelir." [Beyheki]

* "Evden çıkarken “Bismillahi, tevekkeltü alallahi, lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm.” diyen, tehlikelerden korunur ve şeytan ondan uzaklaşır.) [Tirmizi] * "Her gün yüz defa salevat getiren, münafıklıktan ve Cehennem ateşinden uzaklaşır ve kıyamette şehidlerle beraber olur." [Taberani]

* "Gece Âmenerrasulü'yü okuyana, bu iki âyet, her şey için yeterlidir. Bu iki âyeti yatsıdan sonra okuyana, geceyi ibadetle geçirmiş sevabı verilir." [Şir’a]

* "Tebâreke'yi okumadan yatma! Kabir azabını def eder. Her gece Tebâreke okuyan, Kadir gecesini ihya etmiş gibi sevaba kavuşur." [Ey Oğul İlmihali]

* "Evden çıkarken Âyet-el kürsi okuyana, melekler, evine gelinceye kadar dua eder." [Ey Oğul İlmihali]

* " Eve girerken İhlas suresini okuyan, yoksulluk görmez." [T. Kurtubi]

* "Günde yüz kere “La ilahe illallah diyen kimsenin, kıyamet gününde yüzü ay gibi parlar." [Taberani]

* "Bir yere gelen, “Euzü bikelimâtillahittammâti min şerri ma haleka” okursa, o yerden kalkıncaya kadar, ona hiçbir şey zarar veremez." [Müslim]

* "Sıkıntılı veya borçlu, bin kere “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil azim” derse, Allahü teâlâ işini kolaylaştırır." [Şir’a]

http://www.dinimislam.de/her-gun-okunacak-dualar



   
   

    

KUR'AN (BİR HİDAYET ÖYKÜSÜ) (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

KUR'AN (BİR HİDAYET ÖYKÜSÜ) (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)


Matematik profesörü Gary Miller, bir gün müslümanları hristiyanlığa davet ederken, üstün gelmek ve hata bulmak maksadıyla Kur'ân-ı Kerîm'i okumak istedi...

14 asır evvel yazılmış, çöllerden ve benzeri şeylerden bahseden köhne bir kitap bulacağını umuyordu. Ancak Kur'ân'da bulduğu bilgiler, kendisini dehşete düşürdü. Hatta bu kitapta, dünyada başka hiçbir kitapta yazmayan şeylerin varlığını keşfetti.

Kur'ân'da, Hz. Muhammed (s.a.v)' in başından geçen; Hz. Hatice (r.a)'nin, kızlarının, oğullarının ölümleri gibi şeyler bulacağını sandı. Ancak böyle şeyler de yoktu. Aksine Kur'ân'da, ismi "Meryem Sûresi" olan ve Hz. Meryem'in şereflendirildiği, bir benzeri hristiyanların İncil'inde bulunmayan bir sûreye rastladı! Hz. Peygamber'in çok sevdiği hanımı Hz. Âişe (r.a)'nin, ya da kızı Hz. Fâtıma (r.a)'nın ismiyle bir sûre yoktu.

Ayrıca Kur'ân'da, Hz. İsa (a.s)'nın isminin 28 kere, Peygamberimizin Muhammed (s.a.v) isminin ise sadece 4 kere geçtiğini görünce, hayret, daha da arttı ve nihayet müslüman oldu. (Defne Bayrak, Neden Müslüman Oldular?,s.138)

Hadis-i şerif: "Allah yeryüzünde akıldan daha az bir şey yaratmadı. Muhakkak ki akıl, yeryüzünde kibrit-i ahmerden de azdır."

ERKAM TAKVİMİ ARKASI

        
KUTLU DOĞUM'A ÖZEL 40 HADÎS-İ ŞERİF


1- Ben, haklı olduğu halde bile çekişmeyi bırakan kimse için cennetin avlusunda bir köşk, şaka da olsa yalan söylemeyen kimse için cennetin ortasında bir köşk, ve ahlâkı güzel olan kimse için de, cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefilim. (Ebû Dâvûd,Edeb,7,V,150)

2- Cennette dışı içinden, içi dışından görülen (şeffaf) köşkler vardır. Bunlar; yumuşak ve tatlı konuşan, yemek yediren, oruca devam eden, insanlar uykuda iken namaz kılanlar içindir." (Tirmizî,Cennet,3,IV/673)

3- Mü'min ülfet eden (insanlarla iyi geçinen) kişidir. İnsanlarla iyi geçinmeyen ve kendisi ile geçinilmeyen kişide hayır yoktur. (Ahmed b. Hanbel,II,4,5,335,9436)

4- Doğru ve emniyetli tâcir, (kıyamet gününde) peygamberler, sıddîklar ve şehidlerle beraberdir. (Tirmizî,Büyu',4,III,515)

5- Bir kimse bir çocuğa, 'Gel sana şunu vereceğim.' der ve sonra da vermezse, bu (sözü) bir yalandır. (Ahmed İbn Hanbel,II,452)

6- Üç kimse vardır ki, kıyamet günü Allah onlar ile konuşmaz, onlara bakmaz ve onları temize çıkarmaz. Bunlar; yalan söyleyerek malına verilmiş miktardan daha fazla verildiğine yemin eden, müslümanın malını elinden almak için ikindiden sonra yemin eden ve suyunun fazlasını vermeyen kimsedir. Allahu Teâlâ da ona, 'Elinin emeği olmayan şeyin fazlasını men ettiğin gibi, bugün de Ben fazlımı (lütuf ve keremimi) senden men ediyorum.' der. (Buhârî,Ahkâm,48,VIII,124)

7- İman, yetmiş küsûr yahut altmış küsûr şu'bedir. Bunların efdali, 'Lâ ilâhe illâ'llah' sözü, en aşağısı da, yoldan eza verecek şeyleri kaldırmaktır. Hayâ da imandan bir şûbedir. (Müslim,İman,58,I,63)

8- Hayâ imandandır ve iman (sahipleri) de Cennet'tedir. Kötü söz ise eziyettendir, eziyet edenler de ateştedir. (Tirmizî,Birr,65,IV,365)

9- Muhakkak Allahu Teâlâ, sertlik ve kabalığa vermediği şeyleri (ecir ve mükâfâtları) rıfka ve güzel davranışlara verir, ve Allah bir kulu sevdiği vakit de ona rıfkı ihsan eder. Rıfktan mahrum olan bir ev halkı, (her şeyden) mahrum olurlar. (Taberâni,Kebîr,2274,II,306)

10- Cehennem, her yumuşak huylu, uysal, sakin ve kolaylık gösterenlere haram kılınır. (Ahmed İbn Hanbel,I,415)

11- Hiddet şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır, ateş ise ancak su ile söndürülür. Binaenaleyh, biriniz hiddetlendiğinde abdest alsın. (İbn Hanbel,IV,226)

12- Kuvvetli kimse demek, güreşte başkalarını yenen değil, ancak hiddet ânında kendine hâkim olandır. (Buhârî,Edeb,76,VII,99)

13- Her şeyde teennî ile (yavaş, temkinli) olmak hayırlıdır. Ancak ahiret amelinde (böyle değildir). (Ebû Dâvûd,Edeb,11,V,157)

14- İnsanları dine (tatlı sözle) davet edin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Uyumlu olun, geçimsiz olmayın. (Buhârî,Megâzî,60,V,108)

15- Kibir ve gururdan sakının. Zîrâ kibir, süslü elbise giyen adamda bulunur. (Taberânî,Evsat,547,I,329)

16- Allah dört kişiye buğz eder: Çok yemin eden satıcı, kibir eden fakir, zina eden ihtiyar ve zâlim hükümdar. (Nesâî,Zekat,77,V,86)

17- Ağız eğerek yapmacık konuşan kimseler helâk oldu. (Müslim,İlim,III,2055)

18- Biriniz malda, yaratılışta ve evlâtta kendisinden üstün olana (değil) aşağı olana baksın. (Buhârî,Rikak,30,7,187)

19- Sadaka maldan bir şeyi azaltmaz. Allahu Teâlâ, bir kulun şerefini (başkalarını) affı sebebiyle mutlaka yükseltir. Allah için tevâzû eden kimseyi de mutlaka yükseltir. (Müslim,Birr,69,III,2001)

20- Münâfık, iki sürü arasında dolaşan (yabancı) bir koyun gibidir; bazen bu sürüye, bazen de öteki sürüye gider. (Müslim,Sıfatu Münâfikîn,17,III,2146)

21- Ümmetim için korktuğum şeylerin en korkuncu Allah'a şirk koşmaktır. Dikkat edin, ben, güneşe taparlar, aya taparlar, puta taparlar demiyorum. Ancak Allah'tan başkası için yapılan ameller ve gizli şehveti (kastediyorum.) (İbn Mâce,Zühd,21,II,1406)

22- Bir koyun ağılına giren iki aç kurdun onlara zararı, hased ve mala düşkünlüğün müslümanın dinine verdiği zarardan daha çok değildir. (Tirmizî,Zühd,43,IV,588)

23- Ateşin odunu yediği gibi, hased de iyilikleri yer. Suyun ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da kötülükleri söndürür. Namaz, mü'minin nûrudur. Oruç da cehennemden koruyan bir siperdir. (İbn Mâce,Zühd,22,II,1408)

24- (Enes'e hitâben:) Evlâdım, gücün yettiği kadar kalbinde kimseye karşı kötü bir şey olmaksızın sabahlamaya, akşamlamaya çalış. (Tirmizî,İlim,16,V,46)

25- Ancak iki kişiye hased (gıpta) edilebilir: Biri, Allahu Teâlâ kendisine Kur'an (öğrenmesini) nasib etmiş, o da gece ve gündüz bununla meşgul olur. Diğeri, Allahu Teâlâ kendisine mal vermiş, o da bunu gece ve gündüz (Allah yolunda) sarfeder. (İbn Mâce,22,II,1408)

26- Ademoğlu karnından daha zararlı bir kap doldurmamıştır. Belini doğrultacak kadar birkaç lokma kişiye yeter. Mutlaka (çok) yemek gerekiyorsa, (karnını üçe bölmeli), üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesi için ayırsın (boş tutsun). (Tirmizî,Zühd,47,IV,590)

27- Ademoğlunun şu nimetlerden başkasında (şikâyete) hakkı yoktur: Oturacağı ev, avret yerlerini örten giyecek elbise, kuru ekmek ufağı ve sudur. (Tirmizî,Zühd,30,IV,572)

28- Sizden biriniz, günlük yiyeceğini bulur ve vücudu sıhhatte olduğu halde (tehlikelerden) emin olursa, (bütün) dünya kendisine verilmiş gibidir. (Tirmizî,Zühd,34,IV,574)

29- Sizden biriniz, mutlaka Allah'a hüsn-ü zan ederek (günahlarının affedileceğine yakînen inanarak) ölsün. (İbn Mâce,Zühd,14,II,1395)

30- Sizler, Allah'a gereği gibi tevekkül etseydiniz, (sabahleyin) aç olarak gidip (akşamleyin) tok olarak dönen kuşu rızıklandırdığı gibi, elbette sizi de rızıklandırırdı. (İbn Mâce,Zühd,14,II,1394)

31- Allahu Teâlâ, ecelini te'hir edip altmış yaşına ulaştırdığı bir kimsenin, 'Müsaade etseydin şöyle böyle yapardım.' gibi mâzeretlerini dinlemez. (Buhârî,Rikak,5,VII,171)

32- Allah katında en iyi amel, vaktinde kılınan namazdır. Sonra, anne-babaya itaat etmektir, sonra da Allah yolunda savaştır. (Buhârî,Edeb,1,VII,69)

33- ('Savaşmak istiyorum, fakat buna gücüm yetmiyor.' diyen bir adama:) Annene hizmet etmekle Allah'ın huzuruna çık. Bunu yaparsan, hem Hac, hem Umre yapmış, hem de mücâhid olmuş olursun. (Taberânî,Mu'cemü'l-Evsat,III,No:2936,434-435)

34- ('Allah yolunda savaşmak istiyorum.' diyen Talha b. Muâviye Es-Sülemî (r.a)'ye:) Annenin ayağına sarıl, cennet oradadır. (Taberânî,Kebîr,VIII,311,Hadis No:8162)

35- Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen, anne ve babasına ihsan ve ikramda bulunsun ve akrabalarını ziyaret etsin. (Ahmed b. Hanbel,3,156)

36- Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz. (Tirmizî,Birr,IV,338)

37- Kim ki, üç tane kız çocuğunu yetiştirir, güzel terbiye eder, everir ve onlara iyilikte bulunursa, onun için cennet vardır. (Ebû Dâvûd,Edeb,120,121,V,355)

38- Allahu Teâlâ bir kimseye sâlihâ bir kadın nasib ederse, ona dininin yarısında yardım etmiş olur. Arta kalan yarısında da Allah'tan korksun ve kendini korusun. (Taberânî,Evsat,I,Hadis No:976,522)

39- Kadın dört (haslet) için nikâh edilir: Malı, soyu sopu, güzelliği, dini. Sen dindar olanı tercih et ki, ellerin topraklansın (hayır bulasın). (Buhârî,Nikâh,15,VI,123)

*** 40- Yetimlerden üç kişiye yardımda bulunan kimse, gündüzünü oruçlu, gecesini ibadetle geçiren, sabah erkenden kılıcını çekerek Allah yolunda (savaşa) giden kimse gibidir. (Resûlullah s.a.v, orta ve işaret parmaklarını bitiştirerek:) Şu ikisi kardeş oldukları gibi, ben ve o cennette iki kardeş gibiyiz. (İbn Mâce,Edeb,6,Hadis No: 3680,II,1213)

(SEÇME HADİSLER, KAYNAK ESERLER-15, Diyanet İşleri Başkanlığı)

KUTLU DOĞUM HAFTASI:

14-20 Nisan       

NİJER ' DE SUSUZLUK (http://www.gokkubbe.org/category/nijer/)

NİJER ' DE SUSUZLUK (http://www.gokkubbe.org/category/nijer/)


Başkent Niamey’den geçen Nijer nehrinden istifade edilememekte. Ekonomiye katkısı olmayan nehir suyundan sadece civardaki halk az miktarda istifade edebiliyor. Bu koca nehirde ise balık tutan insanları, taşımacılık yapan tekneleri, çamaşır yıkayan ve yıkanan insanları görmek mümkün.

Nijer nehrine rağmen susuzluk ise büyük bir sorun. Çamurlu göletlerden su alan bu çamurlu suyu içen, banyo yapan insanları ve çocukları çok yerde görebilirsiniz. Temiz su bulmak için beş km uzaktan gelen kadın ve çocukları da çokça görmek mümkün. Kuyulardan su çekmek için bekleyen çileli kadınları ve çocukların yüzlerinde oluşan burukluğu görünce üzülmemek elde değil. Kocaman sarı renkli bidonlarla su taşımak hayat tarzı olmuş sanırım. Devletimizin katkıları ile açılan su kuyularının yanında sivil toplum kuruluşlarının açmış oldukları kuyular da var, ancak halkın temiz su içmesi için binlerce kuyu gerekli.
(http://www.gokkubbe.org/category/nijer/)

Hadîs-i şerif: "Cenab-ı Hak yarın kıyamet gününde üç kişiye rahmet gözüyle bakmaz: Birisi, fazla satış yapmak için yalan söyleyen; ikincisi, olur olmaz herşey için yemin eden; üçüncüsü, fazla suyu olduğu halde susuz kimseye su vermeyen adam."


                            

Bu çamurlu suları içen Nijerli müslüman kardeşlerimize su kuyusu açtırmazsak, vebalini nasıl öderiz?!






























MİSYONERDİM, KUR'ÂN BÜYÜYÜ BOZDU (Fransız Mühtedî Musa BELFORT İle İhtidâ Hikayesi ve Avrupa'da İslâm Üzerine)

MİSYONERDİM, KUR'ÂN BÜYÜYÜ BOZDU (Fransız Mühtedî Musa BELFORT İle İhtidâ Hikayesi ve Avrupa'da İslâm Üzerine)

- Kendinizi tanıtır mısınız?

Adım Musa. Ben bir hristiyandım. Protestan/Evanjelik Kilisesi'ne bağlıydım. Bu mezhepte amaç, İncil'i kelime kelime tatbik etmektir. Burada çok aktiftim. Aktif olduğum için kısa zamanda bir çok görev almaya başladım. İçimde sürekli bir arayış vardı. Günlük hayat beni tatmin etmiyordu. Doğruyu bulmaya çalışıyordum.

- Doğruyu aramaktan ne anlıyorsunuz?

Gençliğimden beri bu dünyanın boşuna yaratılmadığını düşünürdüm. Astronomiye çok meraklıydım. Teleskopla gök cisimlerine bakar, araştırır ve düşünürdüm. Ama bir taraftan da dünyadaki savaşlara, fakir insanlara ve eşitsizliklere bakar, dünyadaki adaleti sorgulardım.

Fransa'nın kuzeyinde Allah'ı tesbih eden, ilâhiler söyleyen bir hristiyan grubun olduğunu duydum. Bu, ilgimi çekti ve oraya gittim. Bunlar beni kabullendiler ve içlerine aldılar. Verdikleri İncil'i okudum. Aldığım cevaplar beni o zaman tatmin etti. Kiliselerine girerek Protestan oldum. Bu kilisede kendimi geliştirdim. Sonra, bu kadar zamandır aradığım gerçeği başkalarına da iletmem gerektiğine inandım. İncil'i insanlara taşımalıydım.

O zamanki inancım şuydu: Adem aleyhisselam'ın günahından her insan bir hisse almıştır. Bu günahtan ancak İsa aleyhisselam'a inananlar kurtulabilirdi.

Sorgulama Başlıyor

- Nasıl müslüman oldunuz?

Çarşıda tebliğ yaptığım bir tezgahım vardı. Üzerine İncil ve diğer kitapları diziyor, insanlara bir şeyler anlatmaya çalışıyordum. Saint Etienne şehrinde, bu işi her C.tesi yapıyordum. Yaklaşık bir sene sonra, tezgahıma bir müslüman geldi ve: "Sen bana dinini anlattın. Peki benim dinimi biliyor musun? Merak edip bir camiye gittin mi, ya da Kur'ân'a göz attın mı? Doğruyu bulmak ancak mukayese ile olur." dedi. O zaman bu uyarıyı çok fazla dikkate almamıştım. Sonra düşünmeye başladım. Söyledikleri doğruydu, müslümanlığı öğrenmeliydim. İçimde, gidip müslüman ülkelerde misyonerlik faaliyeti yapma isteği uyandı.

O zamanlar İslâm'a karşı düşüncelerim hiç iyi değildi. Bağlı olduğum kilisede İslâm çok kötülenirdi. Buna rağmen camiye gitmeye ve Kur'ân okumaya karar verdim. Kendime, Afrika'dan Nijer'i seçtim. Burada hem müslümanlar vardı, hem de halkı Fransızca konuşuyordu. Kur'ân'ı okuyup yanlışlarını bulacak, sonra gidip buradaki halka mukayeseli bir biçimde doğruları anlatacaktım.

Önce bir camiye gittim. Amacım, "camiye gittim, orada yapılan ibadeti gördüm" diyebilmekti. Camiye her giren bana selam veriyor, ben de onlara garip garip bakıyordum. İmama Kur'ân'ı nereden temin edeceğimi sordum, hristiyan olduğumu söyledim. Herhalde müslüman olacağımı düşündü ve bana Fransızca Arapça bir Kur'ân hediye etti. Araştırmalarıma devam ederken, bir taraftan da Kur'ân okumaya başladım. Beni ilk düşünceye sevkeden âyet, Allah'ın Adem aleyhisselam'ı affettiğini söylediği âyet oldu. İncil'de ise, Adem aleyhisselam'ın günahının insanları günaha sürüklediği söyleniyordu.

Orada okumayı bıraktım ve düşünmeye başladım. İlk günahı affeden Allah, çok merhamet sahibi olmalıydı. Merhametli bir Allah, nasıl olur da bir kişinin günahını herkese mâl edebilirdi? Bu beni derinden sarstı ve Kur'ân'a hak verdim. Bu, Eski Ahit'in yani Tevrat'ın "Baba oğulun günahını taşımaz, oğul da babanın günahını taşımaz. Herkes kendi günahını kendi yüklenir." şeklindeki sözü ile paraleldi.

Kur'ân okumaya devam ettim ama bir taraftan da İncil ile karşılaştırıyordum. Karşılaştırma işine İbranice, Yunanca ve Arapça olan başka metinler de ekledim. İbranice metinlerde geçen "Ahad" kelimesinin Kur'ân'da da geçtiğini gördüm. Kelimenin etimolojik kökü aynı: Eşsiz, benzersiz, tek varlık olduğunu ifade ediyor. Bu noktada İsa aleyhisselam'ın Allah olup olmayacağı sorusunu sormaya başladım. Kur'ân, Allah'a eş koşanlardan bahsediyor ve onları azapla tehdit ediyordu. Hristiyanlara Allah'ı üçlememelerini söylüyor ve şirkin en büyük günah olduğunu ifade ediyordu.

Hz. İsa Gerçekte Neydi?

Dört İncil'i eleştirel bir okumaya tâbî tuttum. Matta İncil'inde, Hz. İsa'nın çölde şeytan tarafından aldatılmaya çalışıldığı bir sahne anlatılır. Burada kırk gün oruç tuttuğu anlatılır ve artık açlığın had safhaya vardığı bir andan bahsedilir. (Bu arada bir ilah nasıl acıkır bu da kafama takıldı) Şeytan ona gelerek, kendisine dünyada her şeyin verildiğini, eğer Hz. İsa kendisini tesbih ederse, ona istediğini verebileceğini söyler. Hz. İsa'nın burada şeytana verdiği cevabı Tevrat2tan öğreniyoruz: "Ben ancak Allah'a tesbih eder ve O'na ibadet ederim." Eğer bir ilah olsaydı, böyle cevap verir miydi?

Ve Bir Pazar Günü

Bir Pazar günü Kilise'de ayin sırasında koroya ilahi söyletiyordum. İlahi teslisle alakalı idi. O sırada çok güçlü bir şekilde İslâm'a çağırıldığımı hissettim. Eve döndüğümde kalbimin 'Allah Allah' diye attığını hissediyordum. O hal içerisinde bir elime Kur'ân'ı, bir elime de İncil'i aldım: "Rabbim, kitabın hangisi ise bana göster." diye dua ettim.

Misyoner olarak bir müslüman ülkeye gitmek üzere tüm hazırlıklarımı bitirmiştim. Eğer müslüman olursam, büyük bir bedel ödeyeceğimin farkına vardım. O anda hamdolsun, Allah yardım etti. Kalbim Kur'ân'a aktı ve msülüman olmaya karar verdim. Bir müslüman derneğe gittim. İmama tüm hikayemi anlattım. Çok şaşırdı. Sonra abdest aldım, şehadet getirdim ve ismimi seçtim. Dernekteki yirmiye yakın müslüman beni gözyaşları içerisinde tebrik ettiler. Bir kardeş, "Allah birisini sevince onun kalbini İslâm'a açar." dedi. Çok sevindim, yeniden dünyaya gelmiş gibi oldum.

İslâm'ı kabul etmek zorlaştı gibi. Bir cesaret işi. Buna rağmen İslâm'ı seçenlerin sayısı artıyor değil mi?

Bir örnek vereyim. Bir genç, Osman Nuri Bey'in 'İslâm İman İbadet' kitabını okumuş, merak ettiği için 600 km. yol katederek Osman Nuri Topbaş Hocaefendi'yi ziyarete geldi. Bu genç, gayet büyük imkanları olan, asil bir Fransız ailesine mensup. Ailesinin tek varisi ve katolik. İslâm'ı seçerse büyük bedel ödeyecek birisi. Şu an durumunu bilmiyorum ama zor durumda. Bunun gibi bir çok genç var, gizli gizli İslâm'ı seçiyorlar ya da anne babalarının baskısı ile erteliyorlar.

Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz.



Hz. Ebûbekir (r.a), "Bir kimsenin hidayete erdiğine sevinen kişi, sâlih müslümanlardandır." buyuruyor.


Bu hikayeler beni çok sevindiriyor ve içimde böyle bir hidayete vesîle olabilme arzusunu coşturuyor!



Peygamberimiz (s.a.v) Hz. Ali (r.a)'ye hitaben buyuruyor : "Ey Ali! Bir insanın hidayetine vesîle olman senin için, üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır!"


Konuşanlar: Abdullah Sert, Ahmet Taşgetiren, M. Lütfi Arslan, Süleyman Derin


(Çağın Karanlığından Kurtulup İSLÂM'LA HAYAT BULANLAR, Erkam Yayınları)
























.

MERHAMET GÜNÜ (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

MERHAMET GÜNÜ (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)


Rasûlullah (s.a.v), cezalandırmaya gücü yettiği halde, kendisine pek çok kötülüklerde bulunan kimseleri affetmiş, hatta herhangi bir îmâ ile dahi olsa suçlarını başlarına kakmamıştır. Çünkü Allah Rasûlü (s.a.v), müslüman veya kâfir hiç kimsenin kötülüğünü istemez, herkese büyük bir edeb ve ahlâk ile muamele ederdi.

Mekke'yi kan dökmeden fethettiği zaman, yirmi bir senedir kendisine her türlü düşmanlığı yapan insanlar, huzûrunda toplanmış hükmünü bekliyorlardı. Onlara:

- "Ey Kureyş topluluğu! Şimdi benim sizin hakkınızda ne yapacağımı düşünüyorsunuz?" diye sordu. Kureyşliler:

- "Biz senin hayır ve iyilik yapacağını umarak 'Hayır yapacaksın!' deriz. Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin, kerem ve iyilik sahibi bir kardeş oğlusun!.." dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v):

- "Ben de Hz. Yusuf (a.s)'un kardeşlerine dediği gibi: 'Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yok! Allah sizi affetsin! Şüphesiz O, merhametlilerin en merhametlisidir.' (Yusuf,92) diyorum. Haydi gidiniz, artık serbestsiniz!" buyurdu. (İbn-i Hişâm,IV,32;Vâkıdî,II,835;İbn-i Sa'd,II,142-143)

Ve o günü "Yevmü'l-Merhameh: Merhamet Günü" olarak isimlendirdi... (Vâkıdî,III,352; Ali el-Müttakî,Kenz,30173)


Hadis-i Şerif: "Yatsı namazını cemaatle kılan, GECENİN YARISINI ihya etmiş olur. Sabah namazını da cemaatle kılan, BÜTÜN GECEYİ ibadetle geçirmiş gibi olur."

Hadis-i Şerif: “Sizden biri güzelce abdest alır, sonra namaz kılmak için çıkarsa, sağ aya­ğını her kaldırışında Allahu Teâlâ ona bir sevab yazar, sol ayağını her koydu­ğunda da Allah celle celaluhu bir günahını affeder. (Artık o kimse) isterse adımlarını küçültsün, isterse büyültsün (serbesttir.) Eğer o, mescide gelir ve cemaatle namaz kılarsa onun günahları bağışlanır. Eğer mescide geldiğinde insanların namazın bir kısmını kıldıklarını, geriye namazın bir kısmını kaldığını görürse, yetiştiği kısmı (cemaatle) kılar, geri kalan rek’atleri de tamamlarsa, o kimse de bağışlanır. EĞER MESCİDE GELDİĞİNDE, İNSANLARIN NAMAZI KILMIŞ OLDUKLARINI GÖRÜRSE VE NAMAZINI KENDİ BAŞINA KILARSA , AYNI ŞEKİLDE BAĞIŞLANIR.”

(Erkam Takvimi Arkası)



Ne güzelsin yâ Rasûlallah!!



"Men lâ yerham, lâ yurham."



.