27 Ocak 2012 Cuma

SOFRA ÂDÂBI

   

Cenâb-ı Hak buyuruyor:


“...Kendileri muhtaç olsalar bile, başkasını daha çok düşünürler...” (Haşr, 9)

Rasûlullah (sav) buyurdular:


“İki kişinin yiyeceği üç kişiye, üç kişinin yiyeceği de dört kişiye yeter.”

(Buhârî, Et’ıme 11; Müslim, Eşribe 178. Tirmizî, Et’ıme 21)

Bir gün ashâb-ı kirâm:


“-Yâ Rasûlallah! Biz yiyoruz, yiyoruz, fakat bir türlü karnımız doymuyor.” diyerek bunun sebebini sormuşlardı.

Rasûl-i Ekrem Efendimiz:

“-O halde siz ayrı ayrı, dağınık şekilde yiyorsunuz.”  buyurunca ashâb-ı kirâm:

“-Evet, öyle yapıyoruz.” dediler.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav):

“-O halde sofraya topluca oturun ve Besmele çekerek başlayın. Göreceksiniz ki, Allah yemeğinizin bereketini artıracaktır." buyurdu.

(İbn-i Mâce, II, 1093, nu:3286)

(Riyazü’s Salihin, 3.Cilt, Erkam Yay.)


RASÛLULLAH (S.A.V)'IN SEVDİĞİ YİYECEKLER

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir gün, Hazret-i Âişe annemizin hânesinde iken:

"-Yiyecek bir şey var mı?" diye sordu.

Hz. Âişe annemiz de:

"Ekmek, hurma ve sirke." deyince, Peygamber Efendimiz (s.a.v):

"-Sirke ne güzel katıktır! Yâ Rabbi, sirkeyi mübârek kıl. Zîra o, benden önceki peygamberlerin katığı idi. Sirke bulunan ev, muhtaç duruma düşmez!" buyurmuştur. (İbn-i Mâce)

Hadis-i Şerif: "Yatsı namazını cemaatle kılan, GECENİN YARISINI ihyâ etmiş olur. Sabah namazını da cemaatle kılan, BÜTÜN GECEYİ ibâdetle geçirmiş gibi olur."  



20 Ocak 2012 Cuma

ZİNDELİĞE ÇAĞRI

                                                                        

Günlük hayatımızda yer alması gereken güzelliklerden biri de, "Perakende Zikirler"dir. Kapıyı Besmele'yle açmak, yola duayla çıkmak, yürüken bir iki kelime-i tevhid okumak gibi. Her münâsib zamanda bir Fâtihâ, bir Âyetü'l-Kürsî, bir İhlâs da ihmal edilmemelidir. Böylece günlük hayatımızı renklendirmeli ve bereketlendirmeliyiz.

Bu zikirler, küçük küçük âhiret yatırımları olduğu gibi, gönül şenliğidir de. Rûhumuzun zindeleşmesi, kalbimizin huzur bulmasıdır.

Modern zamanlar bizi günah çadırında yaşamaya mahkûm etti. Günahlar rûhumuzu ve gönül dünyamızı zehirleyip durmaktadır. Can sıkıntısı, ilgisizlik, bilgisizlik, sevgisizlik, samîmiyetsizlik, meşgûliyetsizlik, bu günah atmosferinden doğmaktadır. İnsanlar artık hayâtın manâsını bulamamakta, yaşamaktan tat alamamaktadır. Toplumun rahatı var, huzûru yok.

SADAKA VE ZİKİR 

Ebû Ümâme el-Bahilî adındaki sahâbi, Efendimiz (s.a.v)'in yanında oturuyor, dudaklarını kıpırdatıyormuş. Rasûl-i Ekrem (s.a.v):

- "Dudaklarını kıpırdatarak neler söylüyorsun?" diye sormuş.

O sahâbi de:

- "Görüyorum ki insanlar sadaka verip hayır yapıyorlar. Benim sadaka verecek bir şeyim yok. Ben de kendi kendime, 'Sübhânallâhi ve'lhamdülillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber.' diyorum." diye karşılık verdi. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurdu:

- "Bu kelimeler senin için, fakirlere vereceğin (tasadduk edeceğin) bir müdd (832 gram) altından daha hayırlıdır."

Hadîs-i Şerif: "Ramazan'dan sonra oruçların efdali, Allah'a izâfe edilen Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlarından sonra en efdal namaz da, gece namazıdır."

10 Ocak 2012 Salı

ŞEFAAT (HER GÜNE 1 ÂYET, 1 HADİS, 1 HİKÂYE; N. HİLAL KIZILKAYA)


Âyet: “Allah o İlâh’tır ki, kendisinden başka ilâh yoktur. Hayy’dır, Kayyum’dur, kendisini ne bir uyuklama, ne uyku tutamaz. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. İzni olmadan huzûrunda şefaat etmek kimin haddine! Yarattığı mahlûkların önünde ardında ne var, hepsini bilir. Mahlûklar ise, O’nun dilediğinden başka, ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamıştır. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na ağır gelmez. O, öyle ulu, öyle büyüktür.” (Âyetü’l-Kürsî; Bakara, 255)


Hadis: “Her Peygamber’in bir duası vardır. Onunla Allah’a dua edegelmiştir. Fakat ben duamı, Kıyamet Günü’nde ümmetime şefaat etmek için saklıyorum.” (Sahih-i Müslim, 293)


Hikâye: “Ben Onları Mağfiret Ettim!”

Efendimiz anlatıyor:

"Ben, Allah’a eş koşmayıp da ümmetimden kırk yaşında olanlar için Rabbimden şefaat istedim.

Rabbim dedi ki:

“Yâ Muhammed! Ben onları mağfiret ettim.”


Dedim ki: “Yâ Rabbi, ya elli yaşında olanlar?”

Rabbim bana dedi ki: “Yâ Muhammed! Gerçekte ben onları da mağfiret ettim.”

Dedim ki: “Yâ Rabbi, ya altmış yaşında olanlar?”

Rabbim: “Yâ Muhammed! Ben onları da mağfiret ettim.” dedi.

Ben: “Yâ Rabbi, ya yetmiş yaşında olanlar?” dedim.

Rabbim dedi ki: “Yâ Muhammed! Ben bir kuluma yetmiş yaş bağışlarsam, Bana bir şeyi eş koşmaksızın ibadet ettiği halde onu ateşle azaplandırmaktan hayâ ederim. Ama seksen ve doksan yaşındakilere sıra gelince, onları kıyamette haşir meydanında bırakırım; ONLARA DENİLECEK Kİ: ‘SİZ KİMİ SEVMİŞ İSENİZ, KENDİNİZLE BERABER CENNETE SOKUN!’”

(Firdevs-i Deylemî c.2, h.n 3408; Kenz-ul-Ummal h.n 39066)

(HER GÜNE 1 ÂYET, 1 HADİS, 1 HİKÂYE; N. HİLAL KIZILKAYA)

Ne güzelsin Yâ Rabbî , ne merhametlisin bizlere, kullarına karşı! Sana sonsuz şükürler olsun, denizlerdeki kumların sayısınca, yarattığın mahlûkâtın sayısınca, kâinattaki zerrelerin sayısınca Sana şükürler olsun Rabbim!!!

                            

 (Yaşlı nine-dedelerimiz, bizim göz bebeklerimizdir.)