27 Haziran 2012 Çarşamba

İSTİRAHATTEN SONRA

Âyet-i Kerîme : "Gerçek olan Rabbinden gelendir. O halde kuşkulananlardan olma!" (Bakara,147)

Hadîs-i Şerif : "Komşusu şerrinden emin olmayan kimse Cennet'e giremez."  (Müslim; İman, 73)


 
İSTİRAHATTEN SONRA
 

 
Berâ bin Âzib -r.a- anlatıyor:
 
Rasûlullah -s.a.v- bana şöyle buyurdu:
 
"Yatağına yatmak istediğin zaman, namaz abdesti gibi abdest al. Sonra sağ yanına yat ve şöyle dua et:
 
'Allah'ım! Kendimi Sana teslim ettim. Yüzümü Sana çevirdim. İşimi Sana ısmarladım. Sırtımı Sana dayadım. Ümit bağladığım Sen, korktuğum yine Sensin. Senden kaçıp sığınacak ve Senin elinden kurtulacak bir yer varsa, yine Sensin. İndirdiğin kitabına, gönderdiğin Nebîne (peygamberine) îman ettim.'
 
EĞER O GECE ÖLÜRSEN ÎMANLI OLARAK ÖLÜRSÜN; ÖLMEZ DE YAŞARSAN, BÜYÜK SEVAP KAZANIRSIN. YALNIZ BU DUA, SENİN O GECEKİ SON SÖZLERİN OLSUN."
 
Ben hadîsi ezberlemeye çalışırken, "gönderdiğin Nebîne" diyecek yerde "gönderdiğin Rasûlüne" deyince, Rasûlullah -s.a.v- eliyle göğsüme vurarak:
 
"Hayır, 'gönderdiğin Nebîne' diyeceksin!" diye düzeltti.
 
(Buhâri,Vudû' 75; Müslim, Zikr, 56-58; Ebû Dâvûd, Edeb, 98; Tirmizî, Deâvât, 16)
 
(Erkam Takvimi Arkası)

21 Haziran 2012 Perşembe

CENNETLİK

Âyet-i Kerîme : "İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi, kalbinde olana Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, düşmanların en yamanıdır." 

(Bakara, 204)

Hadîs-i Şerif : "Bir meclise geldiğinizde, hiç bir kimseyi kaldırıp da yerine oturmayınız. Toplantıya birisi geldiği vakit açılarak ona yer veriniz."

(Buhârî, Cum’a 20, İsti’zân 31; Müslim, Selâm 28-29)


CENNETLİK


Enes bin Mâlik (r.a)'den:

" Rasûlullah (s.a.v) buyurdular:

-Şimdi size cennetliklerden bir adam çıkagelecektir.

Bir de baktık ki, Ensar'dan, abdest suyu sakalından damlayan ve ayakkabılarını sol eline asmış bir adam çıkageldi. Ertesi gün olunca Rasûlü Ekrem (s.a.v) yine evvelki gibi söyledi. bu adam, gene birincide olduğu gibi çıkageldi. Üçüncü gün Rasûlü Ekrem (s.a.v) aynı sözü tekrar etti. Yine aynı adam ilk hâli gibi çıkageldi. Rasûlü Ekrem (s.a.v) kalkınca Abdullah İbn Amr (r.a) o adamı takib etti ve dedi ki:

-Ben babamla münâkaşa ettim. Üç gün onun yanına gitmeyeceğime yemin ettim. Eğer sen beni bu zaman zarfında yanına alıkoymayı muvâfık görürsen öyle yap.

Adam:
-Olur, dedi.

-Üç geceyi onunla bir arada geçirdik. Fakat gece kalktığını görmedim. Ancak sabah namazına kadar uyandıkça Allâhü Teâlâ'yı zikretti ve tekbir getirdi. Abdullah dedi ki:

-Onun hayırdan başka bir şey söylediğini işitmedim. Üç gece geçince, sanki onun amelini küçük görür gibi oldum ve dedim ki:

-Ey Allah'ın kulu! Babam ile benim aramda bir ihtilaf vâkı' değildir. Fakat, Rasûlü Ekrem'in senin için üç kere (Şimdi size cennetliklerden biri çıkagelecektir.) dediğini işittim. Üç defasında da sen çıkageldin. Amelini anlamak için senin yanında kalmak istedim. Böylece sana uymak istedim. Fakat büyük bir amel işlediğini görmedim. Seni Rasûlü Ekrem Efendimizin söylediği mertebeye ulaştıran nedir? , dedim.

Dedi ki:

-Şu gördüğünden başkası değildir.

Ben dönünce bana seslendi ve dedi ki:

-ANCAK BEN MÜSLÜMANLARDAN HİÇ BİR KİMSEYE KALBİMDE BİR HÎLE VE KİN TUTMAM VE ALLAH'IN VERDİĞİ HERHANGİ BİR HAYIRDAN DOLAYI HİÇ BİR KİMSEYE ASLA HASED ETMEM.

Bunun üzerine Abdullah:

-İşte seni bu dereceye ulaştıran budur, dedi. "

"İnsanlar ihlâslı ibadetten başkasıyla emrolunmadı." (Beyyine Sûresi, 5)

(Erkam Takvimi Arkası)

16 Haziran 2012 Cumartesi

MÎRÂC KANDİLİNE ÖZEL




Gönül Bahçesinden SON NEFES (Osman Nûri TOPBAŞ)


İçinde bulunduğumuz ay, -inşâallâh- hulûlü ile feyizleneceğimiz Mîrâc gibi kıymetli bir geceyi ihtivâ etmektedir.


Hicretten bir buçuk sene evvel ve Receb ayının 27. gecesinde vâkî olan “İsrâ”, yâni Peygamber Efendimiz’in Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya yolculuğu ve “Mîrâc”, yâni sonsuz semâlara yükselişi; zaman ve mekân kayıtlarının dışında yaşanan büyük bir ilâhî tecellîdir.

Âyet-i kerîmede, bu kudsî yolculuk şöyle ifâde edilmektedir:

“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh, noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” (el-İsrâ, 1)

Diğer bir âyet-i kerîme de, bu ilâhî yolculuktaki hikmetli tecellîleri şöyle ifâde etmektedir:

“O dem ki Sidre’yi bir feyiz(12) sarıyor, sardıkça sarıyordu. Peygamberin gözü kaymadı, şaşmadı, sınırı aşmadı da.(13) Vallâhi gördü, hem de Rabb’inin âyetlerinden en büyüğünü gördü.” (en-Necm, 16-18)


Mîrâc vak’ası, bütün ihtişâmı ile tefekkür edildiğinde açıkça anlaşılır ki, gecenin bir ânında cereyân eden bu ilâhî tecellî, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in, Hak Teâlâ’nın sonsuz kudretinin azametini müşâhede etmesi için tertip edilmiş bir “Habîb ile Mahbûb” mülâkâtıdır. Bu ilâhî dâvet ve kabûlün derin hikmetleri, müstesnâ incelik ve güzellikleri, aklın hudutları ve beşer mantığının sınırları dâhilinde lâyıkıyla kavranmaktan münezzehtir. Bu cihetle bu muhteşem yolculuğun derûnî hikmetleri, bildirilen mahdud bilgilerin dışında Habîb ile Mahbûb arasında bir sır olarak kalmıştır.

Bu mübârek gecede, şehâdet parmakları gibi göklere yükselen minârelerimizde parlayacak kandillerin, o gecenin kudsî hâtıralarından günümüze yansıyan nurlu nasipler ve ilâhî armağanlar olduğunu hatırdan çıkarmayalım.

Mîrâc gecesinin ümmet için en ulvî hâtırası ise, hiç şüphesiz ki namazdır. Namaz; dînin direği, gözlerin nûru, kalblerin sürûru, Hâlık ile mülâkat, velhâsıl mü’min gönüllerin mîrâcıdır. Allâh’a kul ve Rasûlüne ümmet olma nisbetinde her birimiz ferdî mîrâclar yaşamak istîdâdındayız. Kulluk hayâtının mîrâcının bilhassa namaz ile tahakkuk edeceğine dâir açık işâretler bulunmaktadır. Dolayısıyla, namazlarımızın keyfiyeti de, mîrâclarımızın seviye ölçüleridir. Bu mîrâclara, yâni ulvî vuslat yolculuklarına günde beş vakit dâvetli bulunmaktayız.

Cenâb-ı Hak, bu mübârek geceyi bütün ümmet için saâdet kaynağı eylesin.


Allâh’ım! Bizlere rahmetini yağdıracak istikâmeti nasîb eyle. Bizleri nefsânî dünya denizinde boğulmaktan muhâfaza eyle. Ey keremi bol Rabb’imiz! Bize hakîkatleri kavrayacak idrâk ve anlayış ver. Kalblerimizi muhabbetinle doldur.


Allâh’ım! Bizleri Kur’ân’ın ilmi ile ziynetlendir. Onun sonsuz tefekkür iklîminde ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in muhabbet gülşeninde gönüllerimizi dipdiri eyle; tâ ki Sen’in yüce huzûruna kalb-i selîm ile gelebilelim…


Âmîn!..

Dipnotlar:

(12) Sidre'yi sarıp kaplayanın, melekler veya Allah'ın nûru olduğu rivâyetleri de bulunmaktadır.

(13) Âyet-i kerîmedeki bu ifadeler:
       "Hz. Peygamber -s.a.v- Rabbine o kadar yönelmişti ki, gök melekûtunda temâşâ ettiği sayısız güzellikler O'nu meşgul etmedi." şeklinde tefsir edilmektedir.

(Gönül Bahçesinden SON NEFES - Osman Nûri TOPBAŞ)


***  Mi'rac Gecesi Namazı


Receb-i Şerifin yirmiyedinci gecesine müsâdif olan mübarek Leyle-i Mi'rac'da oniki rek'at nafile namaz kılınması müstahsen görülmüşdür. Her rek'at-da Fâtihâ-i şerîfeden sonra başka bir sûre okuyarak iki rek'atda bir selâm vermeli ve sonra yüz kere:



okumalı. Sonra yüz kere istiğfâr ederek yüz kere de Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize salât ve selâm göndermelidir.

Gündüzünde de oruçlu bulunmalıdır. Ma'sıyete dâir olmaksızın yapılacak her duânın kabulü inâyet-i ilâhiyyeden umulur.

http://www.dualarzikirler.com/ M. Sâmî RAMAZANOĞLU
















13 Haziran 2012 Çarşamba

HARİKA YEMEK

Âyet-i Kerîme: "Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, halîmdir." (Bakara, 263)

Hadîs-i Şerif: "Hastalanmadan önce sıhhatinin kıymetini bil." (Buhârî; Rikak,3)


HARİKA YEMEK  (Erkam Takvimi Arkası)




Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın, akşam yemeğine gelecek olan oğlu ve yeni gelini için yine mutfağına kapanmış yemek yapıyordu. Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi.

Beklenen misafirler gelip sofraya oturduklarında, çok şaşırtıcı bir durumla karşı karşıya kaldılar. Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler, iştah kapatacak kadar berbattı! Tatlılar un kokuyordu, patatesler yanmıştı, köfteler ise neredeyse hiç pişmemişti. Oğlu, yeni gelini ve aile dostu, kadıncağıza durumu farkettirmemek için ellerinden geleni yaptılarsa da, yemek sırasında pek iştahlı göründükleri söylenemezdi.

Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift annelerinin ellerini öperek evlerine gittiler. Aile dostları ise, biraz daha kaldıktan sonra gitmeyi düşünüyordu. Oğlu ve gelini gittikten sonra yaşlı kadına:

"Senin harika bir aşçı olduğunu adım gibi biliyorum. Bana söyler misin, bu geceki yemekler neden o kadar kötüydü? Bence ya hastasın ya da bir sorunun var." dedi.

Yaşlı kadın gülümseyerek cevap verdi:

"Hayır, hiç bir şeyim yok. Kasten yaptım.

BU YEMEKTEN SONRA OĞLUM, ASLA İKİDE BİR ANNESİNİN YEMEKLERİNİ HATIRLATIP KARISININ KALBİNİ KIRAMAYACAK."

(Erkam Takvimi Arkası)


NOT: İslâm inceliktir, İslâm zarâfettir, İslâm nezâkettir, İslâm her güzel duygunun kaynağıdır, iyi ki de müslümanız, iyi ki de müslüman bir toplumda doğduk, ne kadar çok şükredecek şeyimiz var! Sana şükürler olsun ey Rabbimiz, şükrünü edâdan âciz olduğumuz bu nîmetlerini üzerimizden, son nefesimizi verene kadar eksik etme!  -Âmin- 

Yazılarımıza yorumlarınızı bekliyoruz, yorum yapmak için herhangi bir kişisel bilginizi paylaşmanıza gerek yoktur. Allah'a emanet olun..