17 Mart 2012 Cumartesi

"ZULME KARŞI DURMALIYIM ANNE!" (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

Âyet-i Kerîme: "Eğer siz iman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin! Allah, şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir."  (Nîsâ, 147)

Hadîs-i Şerif: "İyiliğin her çeşidi, ibâdetin yarısıdır. Diğer yarısı ise duâdır."  (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr)

"ZULME KARŞI DURMALIYIM ANNE!"

 

Rachel Corrie resimleri - islamiyazilar.com Rachel Corrie (1979-2003)

 resim

 resimhttp://www.turkcebilgi.com/
Blogger'ın Notu:  Bu sitede her zaman İslâm'ın tat veren, huzur veren, keyif veren bir din olduğunu anlatan birbirinden hoş yazıları paylaştık. Erkam Takvim arkası yazılarından bugün paylaşacağım yazı ise, İslâm'ın bütün güzellikleriyle pırıl pırıl parlayan güneşine rağmen, içlerindeki katılaşmış buz tabakalarını hiç bir sıcaklığın çözemediği, her türlü fitne fesattan, nifaktan, zulümden, insan dışılıktan zevk alanların, zulme karşı göğsünü siper eden cesur bir genç kıza yaptıklarını anlatıyor. Hz. Mevlânâ'nın buyurduğu gibi, "Ey necâset böceği! Gül bahçesinden kaçıyorsun, ama senin bu nefretin, gülistânın kemâline delâlet eder!.." 
 
"Ateşin karşısında durdurulup da, “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak” dedikleri vakit (hâllerini) bir görsen!!!" (En'am, 27)

 Rachel Corrie, hayatının baharında Amerikalı bir genç kızdı. Anne ve babasını, okulunu, kariyerini, arkadaşlarını, gençlik partilerini bir yana bırakıp israil'in Filistin'e yönelik operasyonlarını protesto etmek maksadıyla Gazze'ye yerleşmişti. israil ordusunun Gazze şeridinde Filistinlilerin evlerini yıkmasına engel olmak için buldozerlerin önünde duruyordu. Amerikalı olduğu için, buldozerlerin kendisini ezmeyeceğini düşünüyordu. 2003 yılının 16 Mart'ında israil buldozeri, 23 yaşındaki Rachel'i göz göre göre ezerek öldürdü. Rachel Corrie'nin, ölümünün hemen öncesinde annesine yazdığı mektuptan ibret dolu satırlar:
 
"Olmam gereken yerdeyim anne, ne yaptığımı biliyorum. Burada insanlar savaşla doğmuşlar sanki, silahsız bir hayatı tasavvur dahi edemiyorlar. İnsanlar öldürülüyor burada, evleri yıkılıyor. Her şey olağandışı. ŞİMDİ DÖNSEM AMERİKA'YA, FİLİSTİN'İ VE FİLİSTİNLİLERİN YALNIZ MÜCADELESİNİ UNUTAMAM. Kâbuslar görürüm geceleri, uyuyamam. Mevcut zulme karşı bir şeyler yapabiliyor olmak beni mutlu kılıyor.
 
Buraya gelmek, hayatımda yaptığım en iyi işlerden biriydi. Dolayısıyla, ola ki saçmalıyorsam, ya da israil ordusu beyazlara zarar vermemek gibi ırkçı temayüllerini kaybederse, n'olur hiç çekinmeden bunun nedenini, dolaysız olarak desteklediğim ve devletimin büyük oranda sorumlu olduğu bir jenosidin (soykırım) ortasında olmamla açıklayın..."
 
Rachel Corrie  

14 Mart 2012 Çarşamba

KANSERE KARŞI İNCİR VE ZEYTİNYAĞI (ERKAM TAKVİM ARKASI)

Âyet-i Kerîme:  "Allah, kötü sözün söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan başka. Allah, her şeyi işitici ve bilicidir." (Nîsâ, 148) 

Âyet-i Kerîme: "Kim dünya mükâfâtını isterse (bilsin ki), dünyanın da âhiretin de mükâfâtı Allah katındadır. Allah, her şeyi işiten ve her şeyi görendir." (Nîsâ, 134)

Hadîs-i Şerif: "Güzel bir söz söylemek sadakadır." (Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd)

Hadîs-i Şerif: "Yumuşak davranmayan kimse, bütün hayırlardan mahrum kalmış sayılır." (Müslim, Tirmizî)

KANSERE KARŞI İNCİR VE ZEYTİNYAĞI



                                                    


Kalsiyum, demir ve lif oranı yüksek olan incirin, mide, bağırsak ve mesane kanserlerine karşı koruyucu tesirinin bulunduğu, ilmî araştırmalarla ortaya konulmuş bulunmakta.

ABD, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere pek çok ülkenin ilim adamlarının yaptıkları araştırmalar, meyve tüketiminin yüksek olduğu ülkelerin, daha az meyve tüketenlere göre daha sağlıklı ve daha uzun ömürlü olduklarını ortaya koydu. Bilim adamları, bilhassa zeytinyağının, kolesterol oranı açısından ideal değerler taşıdığını tespit ettiler. Fransız ilim adamları, 70 yaşın altında en az bir defa enfarktüs geçirmiş toplam 605 kişi üzerinde yaptıkları deneylerle, fazla meyve tüketiminin sağlığa çok faydalı olduğunu ispatladılar.

Atar damarlardaki pıhtılaşmayı engelleyen ve kolay hazmedilen zeytinyağının besleyici özelliği de çok yüksek. Kalbin en yakın dostu ve mideyi ülsere karşı koruyucu olan zeytinyağı, E, A, D ve K vitaminleri açısından da çok zengin olduğu için çocuk beslenmesinde de çok büyük öneme sahip.

İster soğuk, ister sıcak sindirilsin, zeytinyağı gastrik asidi azaltır, böylece gastrit ve ülsere karşı koruyucu madde olur. Safra salgısını harekete geçirerek safra bileşiminin en mükemmel biçimde olmasını sağlar. Safra kesesinin boşalmasını düzenler ve safra taşı riskini azaltır. Bütün yağlar içinde, bağırsaklar tarafından en iyi emilen yağ zeytinyağıdır. Çocukların ve erişkinlerin kemik gelişmesine, mineralleşmesine yardımcı olur. Doğum öncesi ve sonrasında bebek beyninin ve sinir sisteminin fıtrî gelişmesine katkıda bulunduğundan dolayı, hamilelere ve emziren kadınlara tavsiye edilen tek yağ zeytinyağıdır.

Bilim adamlarının araştırmaları neticesinde tespit ettikleri bu hususlar, Kur'ân-ı Hakîm'in üslûbundan fışkıran zengin ve rengin işaretleri tasdik eder mâhiyettedir. Kur'ân'ın bir sûresine isim olma şerefini kazanan (Tîn(incir) Sûresi) ve üzerine kasem (yemin) edilen incir ve zeytin, bu özellikleriyle İslâmiyet'in de bir tür sembolü olmuşlardır.

İsmail YEDİLER

ERKAM TAKVİMİ ARKASI

12 Mart 2012 Pazartesi

ZOR DURUMDAKİLERE ÇARE (ERKAM TAKVİM ARKASI)

Âyet-i Kerîme: "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın..." (Nîsâ, 36)

Hadîs-i Şerif: "Şüpheli işi bırak da şüphesize sarıl. Zîra doğruya gönül yatışır, yalandan şüphelenir." (Müslim, 2/7)


ZOR DURUMDAKİLERE ÇARE (ERKAM TAKVİM ARKASI)

    

Ashab-ı kiramın hâcet namazıyla Allah'a yönelip yalvarmalarına misal:

Enes bin Mâlik (r.a) anlatıyor: "Rasûlullah'ın (s.a.v) ashabından Ebu Mı'lâk adında biri vardı. Bu zât, başkalarıyla ortaklık kurarak ticaret yapardı. Dürüst ve takvâ sahibiydi. Bir defasında yine yola çıkmıştı. Karşısına çıkan silahlı bir hırsız, 'Neyin varsa çıkar, seni öldüreceğim!' dedi. Ebu Mı'lâk, 'Maksadın mal almaksa al!' dedi. Hırsız, 'Ben sadece senin canını almak istiyorum!' dedi. Ebu Mı'lâk, 'Öyleyse bana müsaade et de namaz kılayım!' dedi. Hırsız, 'İstediğin kadar namaz kıl.' dedi. Ebu Mı'lâk namaz kıldıktan sonra üç defa şöyle dua etti:

"Ey gönüllerin sevgilisi (Yâ Vedûd)! Ey yüce arşın sahibi, ey dilediğini yapan Allah'ım! Ulaşılmayan izzetin, kavuşulmayan saltanatın ve arşını kaplayan nûrun için beni şu hırsızın şerrinden koru! Ey imdada koşan Allah'ım! Yetiş imdadıma!"

Ebu Mı'lâk duasını bitirir bitirmez, elindeki kargıyı kulakları hizasında tutan bir süvâri peyda oldu! Süvâri, mızrağı hırsıza saplayıp onu öldürdü. Sonra da tâcire döndü: Tâcir: 'Sen kimsin sen? Kimsin sen? Allah seni vasıta kılarak bana yardım etti!' diye sorunca süvâri: 'Ben 4. kat semâ ehlindenim. İlk duanı yapınca, semanın kapılarının çatırdadığını işittim. İkinci defa dua edince, gök ehlinin gürültüsünü işittim. Üçüncü defa dua edince, 'Zorda kalan biri dua ediyor!' denildi. Bunu duyunca, Allah'tan onu öldürmeye beni memur etmesini istedim. Allah da kabul etti ve geldim. ŞUNU BİL Kİ, ABDEST ALIP 4 REKÂT NAMAZ KILAN VE BU DUAYI YAPAN KİMSENİN, ZORDA OLSUN VEYA OLMASIN DUASI KABUL EDİLİR!' dedi."

ERKAM TAKVİMİ ARKASI




 

5 Mart 2012 Pazartesi

250 MİLYONU DEĞİŞTİREN 5 AKÇE !

Âyet-i Kerîme: "Biliniz ki, Allah'ın cezalandırması çetindir, ve yine Allah'ın bağışlaması ve esirgemesi sınırsızdır." (Mâide, 98)

Hadis-i Şerif: "Kulların amelleri, Rabbü'l-âlemînin yüce huzûrlarına Pazartesi ve Perşembe günleri arzolunur. Bu sebeple ben de amelimin, oruçlu bulunduğum bir sırada arz edilmesini isterim."
(İbn Mâce, sıyâm 42; Ahmed b. Hanbel, V, 200, 205-206, 208-209)


250 MİLYONU DEĞİŞTİREN 5 AKÇE ! (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

          ENDONEZYA  

Kendi hâlinde tüccardı. Bir gün, kumaşları gemiye yükledi, Endonezya'ya gitti, oraya yerleşti. İşini orada sürdürdü. Kumaşları kaliteli, halkın aradığı cinstendi. Kendisi de kanaatkârdı. Kazancı az olsun, temiz (helal) olsun fikrindeydi. Bir gün işyerine geç geldi. Eleman iyi kâr etmişti sattığı mallardan. Merak etti, sordu:

"-Hangi kumaşları sattın?"
"-Şu kumaştan efendim."
"-Nasıl olur?" diye hayret etti. "-5 akçelik kumaşı 10 akçeye nasıl satarsın?! Bize hakkı geçmiş adamcağızın. Görsen tanır mısın?"

Eleman gitti, müşteriyi buldu getirdi. Dükkân sahibi, müşteriyi karşısında görür görmez helâllik istedi ve fazla parayı uzattı. Müşteri şaşırmıştı. Durumu anlattı. Hadise kısa sürede dilden dile dolaştı. Çok geçmeden kralın kulağına vardı. Sonunda kral, kumaş tüccarını saraya çağırıp sordu:

"-Yaptığınız davranışı daha önce biz ne duyduk, ne de gördük! Bunun aslı nedir?"
"-Ben Müslümanım! İslâm dîni böyle emreder. Müşterinin bana hakkı geçmişti. Dolayısıyla kazancıma haram girmişti. Ben sadece yanlışı düzelttim."

Kral, "İslâm, Müslümanlık nedir?" gibi peşpeşe sorular sordu. Birer birer sorularını cevapladı. Kral ilk defa duyuyordu böyle bir dînin varlığını. Fazla zaman geçmeden İslâm'ı kabul etti. Daha sonra, kısa sürede de halk Müslüman oldu. 250 milyonluk nüfusa sahip bugünkü Endonezya'nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır, sadece 5 akçelik kumaştı.

Endonezya'nın İslâm'ı kabulünü araştırırsanız, bu hadiseye mutlaka rastlarsınız.

ERKAM TAKVİM ARKASI

Endonezya’nın tarihi hakkında bilinen en eski bilgiler, 4-5 bin yıl kadar önce, Malaysia’dan halkın gelip yerleştikleri hakkındadır. Eski çağlardan beri ülkenin üzerinde bulunduğu adaların deniz ticaretinde ehemmiyeti çok büyük olmuştur. Bu sebepten, halk genellikle denizci veya tüccardı. Tarih çağlarında ülke, Çin, Hindistan, İran ve Bizans İmparatorluğunun deniz ticâret yolu idi. Hâlen bu özelliğini muhafaza etmektedir. Eski çağlarda ticâret gemileri buraya uğrar, baharat, reçine ve değerli kereste alırlardı. Ticâretteki bu ehemmiyeti sebebiyle, dünyânın çeşitli yerlerinden Endonezya’ya gelip yerleşen insanlar ülkede yeni fikir ve geleneklerin yerleşmesine sebep olmuşlardı. Bu devirlerde ülkede aşîret idâreleri krallık hâline geldi. Öyle ki her ada ayrı bir krallıktı. Yedinci ve on üçüncü asırlara kadar bölgenin en güçlü krallıkları, Sumatra ve Java krallıkları idi. Güçlü olmalarının bir neticesi olarak da bölge ticâretine hâkimdiler. On ikinci ve on beşinci asırlarda Hindistan ve Malaysia’dan ticâret için buraya gelen Müslüman tâcirler İslâmiyetin yayılmasına vesile olmuşlardı. Halk İslâmiyeti hiçbir zorlama olmaksızın kabul edip benimsemişti. Bundan dolayı da İslâmiyet, Endonezya’da süratle yayıldı.     http://tr.wikipedia.org/wiki/Endonezya















1 Mart 2012 Perşembe

AMERİKALI PROFESÖRÜN İLK NAMAZI

Âyet-i Kerîme: "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır, ve Allah her şeyi kuşatmıştır. (Hiçbir şey O'nun kudretinin dışında kalamaz.)" (Nîsâ, 133) n

Âyet-i Kerîme: "...Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti Allah'a aittir. Sonunda dönüş de ancak O'nadır." (Maide, 18)

Hadis-i Şerif: "Sözün en hayırlısı Allah'ın kitabıdır. Yolların en hayırlısı, Muhammed (s.a.v)'in yoludur. İşlerin en kötüsü, sonradan ortaya çıkarılmış olan bid'atlardır. Her bid'at dalâlettir, sapıklıktır."  (Müslim, Cum'a 43; İbni Mâce, Mukaddime 7)

Hadis-i Şerif: "Enes (r.a), Rasûlullah (s.a.v)'ın kendisine şöyle dediğini rivâyet eder: 'Oğlum! Ailenin yanına girdiğinde selam ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun!' " (Tirmizî, İstizân, 20)




AMERİKALI PROFESÖRÜN İLK NAMAZI (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)


Prof.JeffreyLang


                          

ABD'nin farklı üniversitelerinde görev yapmış matematikçi Prof. Jeffrey Lang, İslâm'a giriş hikâyesini yazdığı "Melekler Soruncaya Kadar (Even Angels Ask: A Journey To Islam In America)" isimli eserinde, derin felsefî düşüncelerle uhrevî duygular arasında ilk namazını şöyle anlatıyor:

"Müslüman olduğum gün cami imamı bana, namazın kılınışını açıklayan bir kitap verdi. Ancak Müslüman kardeşlerimin endişelerini gördüm: 'Acele etme, rahat ol, zamanla yavaş yavaş yaparsın!' dediler. Ben de kendi kendime: 'Namaz bu kadar zor mu!' dedim ve söylenenleri duymazdan gelerek hemen vaktinde beş vakit namaz kılmaya karar verdim. O gece loş ve küçük odama çekilip kitaptan abdest ve namaz hareketleri egzersizlerini yaptım, namazda okunacak sûrelerin Arapça okunuşlarıyla İngilizce anlamlarını ezberlemeye çalıştım. Bu çalışmalar saatlerce devam etti.

İlk namaz denemesi için kendime güven gelince, yatsı namazını kılmaya karar verdim. Vakit gece yarısıydı, kitabı alıp banyoya girdim, kitabı açarak mutfaktaki ilk yemek denemesini yapan aşçı gibi, kitaptaki talimatları dikkat ve incelikle bir bir uygulayarak abdest aldım. Sonra odaya geçip kıble olarak bildiğim bir tarafa yöneldim, derin bir nefes aldım ve alçak bir sesle Allahüekber dedim. Yavaş yavaş Fâtihâ sûresi ile kısa bir sûreyi Arapça okudum. İkinci bir tekbir alarak rükûa gittim, rükûda biraz tedirginlik hissettim, çünkü hayatımda hiç kimseye eğilmemiştim. Secdeye varmak üzere ellerimi ve dizlerimi yere koyunca donakaldım! Secdeye gidemiyordum, efendisinin önünde başını yere koyan köle gibi yüzümü burnumu yere koyup kendimi zillet sandığım bir duruma düşüremiyordum, üstelik bacaklarım da katlanamıyordu, utandım, gülünç duruma düştüm zannettim. Bu durumda beni gören arkadaş ve tanıdıklarımın önünde acınacak ve alay edilecek halimi düşündüm, arkadaşlarımın kahkahalarını duyar gibi oluyordum. 'San Francisco'da Araplar çarptı, bu hale düştü!' gibi sözler sarfedeceklerini tahayyül ederek zavallı duruma düştüğümü hissettim. Bir müddet tereddütten sonra derin bir nefes aldım, başımı secdeye koydum.

Bu esnada, daha önce hiç yaşamadığım bir şeyi hissettim. Bunu kelimlerle ifade etmek mümkün değil. Vücudumu, kalbimin bir noktasından çıktığını hissettiğim ve anlatmaktan âciz kaldığım bir dalga kapladı, soğuk gibiydi, ilk etapta irkildim, vücuduma olan etkisinden ziyade garip bir şekilde duygularımı etkiledi ve görünür bir rahmetin varlığını hissettim. Bu rahmet, sonra içime nüfuz ederek içimde kaymaya başladı. Sonra sebebini bilmeden ağlamaya başladım, ağlamam artıp gözyaşlarım aktıkça, rahmet ve lütuftan harika bir gücün beni kucakladığını hissettim. Günahkâr olmama rağmen, günahlarımdan ya da utanç ve sevinçten dolayı ağlamıyordum. Sanki büyük bir set açılmıştı, içimdeki korku ve keder sel olup gidiyordu. Bu satırları yazarken kendi kendime diyordum: 'Allah'ın rahmet ve mağfireti sadece günahları affetmiyor, o aynı zamanda bir şifa ve bir sekînedir.' Uzun bir süre başım eğik şekilde öylece dizüstü kaldım. Ağlamam durunca, yaşadığım deneyi akılla îzah etmenin mümkün olmadığını anladım. 

ERKAM TAKVİMİ ARKASI