13 Şubat 2012 Pazartesi

12 Şubat Vefatının 28. Yıldönümü'nde MAHMUD SÂMÎ RAMAZANOĞLU (K.S) (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

       

Âyet-i Kerîme: " Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler): 'Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azâbından koru!' " (Âl-i İmran,191)

" Kendilerini temize çıkaranlara ne dersin! Hayır, Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse kıl payı kadar haksızlık görmez. " (Nîsâ, 49)

Hadis-i Şerif: " Bir kavim, zalimi görür de men etmezse, Allah'ın onlara kendi tarafından bir azab göndermesi yakındır. " (Ebu Davut Melâhim:17)

" Herhangi bir Müslümanın diktiği ağaçtan yenilen, çalınan ve eksiltilen şey, o ağacı diken kimse için sadakadır. " (Müslim, Müsâkât 7)" Uzuna yakın orta boylu, nahif bedenli, buğday tenli, seyrek sakallı, kıvırcık saçlı, çukurca elâ gözlü, zayıf olmasına rağmen mütenâsib vücudlu idiler.



MAHMUD SÂMÎ RAMAZANOĞLU (K.S)


O nûrânî sîmâsı daima değişirdi. Yani şeklini çizmek, tesbit etmek imkânsızdı. Sîmâlarındaki halâvet ve melâhatın güzelliği tarif edilemezdi. Orta boylu olmalarına rağmen daima yakınında bulunanlardan uzun ve heybetli görünürdü. Halim, selim, yumuşak ahlâklı, melek sıfattı. Yakînen tanıyanlar, "melek Sâmi Efendi" derlerdi. Sırasına göre gayet şeci' ve cesurdu. Yüzleri mütebessim olmasına rağmen, içleri daima hüzünlü ve düşünceli idi. Vakar, temkîn ve îtidal ehli idi.

Makam ehli idi, riyâzât ehli idi, keramet ehli idi. Muamelatta yektâ idi. Kendilerini ilk ziyaret eden kimsenin mâneviyatta nasibi var ise, Cenab-ı Hakk'ın izni ile bir nazarda kemâle erdirir, bambaşka bir âleme daldırır, yani ölmeden evvel dünyanın bütün sevgi, meşgale ve isteği kalbinden alınır ve mârifet-i ilâhiyye sırrı tecellî ederdi.

Muhterem Üstad Hazretleri hiç kimseye kızmazlar, hiç kimseden kırılmazlar, hiç bir hareketlerinden dolayı karşılık beklemezlerdi. Kendilerini seven ile yeren nazarında müsâvî idi. Yeren kimse hatasını idrak edip de ciddi olarak hâlisâne samimiyetle özür dilerde hemen afvederlerdi.

Muhterem Üstad Hazretlerinin ahlâkı, âdâbı, her hâli, sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerine tamamen, hayret edilecek şekilde uygundu.

Yolculukları pek huzurlu ve nizamlı olurdu.

Sevdiklerine ve evladlarına daima dürüst, müstakîm olmalarını tavsiye ederler, istikâmet ve ihlâsın her mü'min üzerinde farz-ı daim olduğunu tekrarlarlardı.

Muhterem Üstad kuddise sirruh'un, kendilerinden nasihat ve öğüt almak için ziyaretine gelenlere ilk sualleri, mesleklerini ve helâl-haram hususuna dikkatli olup olmadıklarını sormak olurdu, daha sonra başka bilgiler alırlardı.

Vermek, vermek, gene vermek... Kendilerine hediye edilen en kıymetli halı, seccade, tesbih, kalem, kumaş ve emsali en nâdide paha biçilmez eşyayı, günü gününe ehlini bulup vermek en büyük zevklerinden birini teşkil ederdi. Hülâsâ, güneş gibi, ummanlar gibi sehâvet ve merhamet merkezi idi. Bir kişi kendilerine müracaat etsin de eli boş dönsün, imkânsızdı.

Bilhassa tevâzu ve alçak gönüllülükleri tarife sığmaz, lisan ile anlatılamazdı. Bilâ istisnâ herkesi kendilerinden üstün görürlerdi. Herkesin horladığı, küçük ve hakir gördükleri diyânetperver âcizlerin, miskinlerin ziyaretine gider, kendilerinden dua talebinde bulunurlardı.

Zarûret olmaz ise saatlerce konuşmadığı olurdu. Bu sessizlik hallerinde daimi olarak zikir ve murakabe ile meşgul olurlardı. Allahu a'lem bu dalışları, Ebû Bekir Sıddîk, ashâb-ı güzin ve kibâr-ı ehlullah hazerâtının tefekkürlerindendi.

Yûnus Emre Hazretleri de:

"Bilmeyen ne bilsin bizi,
  Bilenlere selam olsun."      buyurmuşlardır.

Sultânü'l-Ârifîn, eş-Şeyh Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s) / Sâdık DÂNÂ

ERKAM TAKVİM ARKASI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder