5 Aralık 2012 Çarşamba

KUR'ÂN SESİ

Âyet-i Kerîme : " (Hz. İbrahim); 'Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!' "

(İbrahim, 40)

Hadîs-i Şerif : " İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, kıyamet gününe, Allah'ın huzûrunda hesap vermeye, öldükten sonra dirilmeye inanmandır. "

(Buhârî, İmân, 37; Müslim, İmân, 1; Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; Tirmizî, İmân, 4; İbn Mâce, Mukaddime, 9; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 51…)


KUR'ÂN SESİ






yavuz sultan selim1 Yavuz Sultan Selim 
                                                                                           www.frmtr.com

Şair Yahya Kemal, 14 Şubat 1921 tarihli İleri Gazetesi'nde neşrolunan "Topkapı Sarayı'ndan" başlıklı yazısında, Topkapı Sarayı'nda geçirdiği bir günü anlatırken şöyle diyor:

"Revan Köşkü'nde gezerken kulağıma derinden bir Kur'ân sesi geldi. Birdenbire İslâm mîmârîsini tam mânâsıyla gördüm. Çünkü İslâm mîmârîsinin içine bir ruh gibi muhakkak rahle başında bir Kur'ân sesi lazım. O ses olmadığı zaman bu mîmârî kuru bir şekilde görünüyor. Bu fikrimi, Topkapı Sarayı kâtiplerinden rehberim Lütfü Bey'e söyledim ve bu Kur'ân sesinin nereden geldiğini sordum. 'Hırka-ı Saâdet Dairesi'nden!' dedi.

Yavaş yavaş sesin geldiği pencereye yaklaştım. Baktım; yeşil, yemyeşil, rûhânî yeşil bir daire, pencereye arkasını çevirmiş bir hâfız, öteki âleme dalmış bir rûhun istirahatiyle okuyor; diğer bir hâfız da gözlerini yummuş bir köşede tesbihini çekerek bekliyor. Rehberim Lütfü Bey'e sordum: 'Hırka-ı Saadet'te ne zamanlar bu hatim indirilir?' Lütfü Bey gülümseyerek kulağıma dedi ki:

'HER GÜN! HER SAAT! DÖRT YÜZ SENEDEN BERİ GECELİ GÜNDÜZLÜ BİLÂ FÂSILÂ...'

Hayretten gözlerim kapanmış dinliyordum. Lütfü Bey, biraz daha mâlûmât verdi: 'Yavuz Sultan Selim, hilâfetin alâmâtı olan Hırka-ı Şerif, sened-i Şerif ve diğer mübarek emanetleri Mısır'dan İstanbul'a hatimler indirerek getirmiş. İstanbul'a vardığı gece, Saray'da yüksek bir mevkiye yerleştirmiş; mimarbaşı ve ustalar, asıl tevdî olunacak makamı harıl harıl inşâ ederlerken, sefer yorgunluğuna bakılmaksızın sabaha kadar (Yavuz Sultan Selim) ayakta beklemiş.

O gece, geceli gündüzlü Kur'ân okunması için bir vazîfe tertip ederek, kırkıncısı bizzat kendisi olmak üzere kırk hâfız tâyin eylemiş. İşte o günden bu ana kadar bu dairede bir saniye tevakkuf etmeksizin Kur'ân okunuyor. Bu hâfızlar, el-ân kırk kişidir. Daima ikişer nöbetleşe vazifelerini îfâ ederler. Bugün de bu iki hâfızın nöbeti.' dedi.

(...) Bu sarayın içinde dört yüz seneden beri olmuş ihtilaller, kıtaller, Kur'ân sesini bir an susturamamış.

Bu hâdiseyi idrak ettikten sonra, 'İstanbul'dan niçin çıkarılamıyoruz?' , bu şüpheyi halleder gibi oldum."

Aziz İstanbul, Yahya Kemal

(Erkam Takvimi Arkası)





















Şair Yahya Kemal




1 Aralık 2012 Cumartesi

AFFETMENİN MÜKÂFÂTI BUDUR İŞTE!

Âyet-i Kerîme : "Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni övgüye değer bir makama göndereceği umulur."

(İsra,79)

Hadîs-i Şerif : "Ey insanlar! Siz yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allah'ın huzurunda toplanacaksınız."

(Buhârî, Enbiyâ 8, Rikâk 45; Müslim, Cennet 58. Ayrıca bk, Tirmizî, Kıyâmet 3; Nesâî, Cenâiz 119)



AFFETMENİN MÜKÂFÂTI BUDUR İŞTE!








Hz. Enes'ten (r.a): "Rasûlullah (s.a.v) huzurunda oturuyorduk. Efendimiz (s.a.v) tebessüm etti, hatta dişleri göründü. Hz. Ömer sordu:

'Seni güldüren nedir yâ Rasûlallah?'

Efendimiz (s.a.v) buyurdular:

"Ümmetimden iki kişi Allah'ın huzurunda diz çöktürülmüş vaziyette hesap veriyorlardı. Biri, 'Yâ Rabbî! Bu kardeşimden hakkımı al!' dedi. Allah, hak borcu olan kula 'Kardeşinin hakkını ver!' dedi. O, 'Yâ Rabbî! Benim güzel işlerimden ve sevaplarımdan bir şey kalmadı!' dedi. Allah hakkını arayan kişiye, 'Onun hasenat ve sevaplarından bir şey kalmadı!' dedi. O kişi, 'Yâ Rabbî! Benim günahlarımdan üstlensin!' dedi. Bunun üzerine Efendimiz'in (s.a.v) gözlerinden yaşlar akmaya başladı, sesli ağladı. Onu ağlatan, ümmetinden birinin çok müşkül durumda kalması, Allah'ın huzûrunda çaresiz bulunmasıydı.

Sonra  Efendimiz (s.a.v) buyurdular:

"Bu, o büyük gün içindir. O gün kişi, kendisinden günahını yüklenecek birine muhtâc olur. Hakkını talep eden kişiye Allah buyurur:

'Başını kaldır! Cennetlere bak!'

O kişi başını kaldırır ve der ki: 'Yâ Rabbî! Gümüşten şehirler ve altından saraylar görüyorum. İncilerle donatıp süslendirilmişler! Bunlar hangi Peygamberindir? Hangi sıddîkındır? Hangi şehîdindir?'

Allah buyurdu: 'Kim ücretini verirse onundur!'

Adam sordu: 'Yâ Rabbî! Bunların ücretini vermeye kimin gücü yeter?'

Allah buyurdu: 'Senin!'

Adam, 'Neyle?' dedi.

Allah buyurdu: 'Kardeşini affetmekle!'

'Yâ Rabbî! Kardeşimi affettim!'

Allah buyurdu: 'Kardeşinin elinden tut, onunla cennete gir!'

Sonra Efendimiz (s.a.v) buyurdular: 'Allah'tan korkun! İttikâ edin! Kardeşlerinizin arasını düzeltin! Muhakkak ki Allah, Kıyamet Günü mü'minlerin arasını ıslah edip düzeltecektir."

Erkam Takvimi Arkası

 


17 Kasım 2012 Cumartesi

BİZİ UNUTTUNUZ

Âyet-i Kerîme : "Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz."

(Anekbut, 57)

Hadîs-i Şerif : "Allah Teâlâ kullarına lütufkârdır. Onlara kolaylık gösterilmesine memnun olur. Zorluk çıkaranlara ve başkalarına vermediği başarıyı ve sevabı, kolaylık gösterenlere verir."

(Müslim, Birr 77. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 10; İbni Mâce, Edeb 9.)




BİZİ UNUTTUNUZ  "Siz aydınlıkta, bizler karanlıktayız!"


  



Cuma geceleri yahut Cuma günü, ölenlerin ruhları evlerinin kapılarına gelir ve şöyle hitap ederler:

"-Ey sevgili oğlum, ey sevgili kızım, ey kardeşim, ey evimde oturanlar! Türlü türlü nimetler yiyorsunuz, biz kabirde aç ve susuz, karanlık bir yerdeyiz. Siz aydınlıkta, biz karanlıktayız. Siz yumuşak yataklarda, biz ise çıplak topraktayız. Bizi hiç anmıyorsunuz, bizi unuttunuz. Sizden rica edip yalvarıyoruz. Bizim için sadaka verip hayırlar yapınız. Bizim için dua ve istiğfar ediniz ki, bizlere yiyecek, aydınlık, yatak ve örtü olsun. Bu yapacağınız hayırlar, sadakalar, dua ve istiğfar, ziyaretler bizim için büyük hediyedir." diye sabaha kadar yalvarırlar.

"-Hiç olmaz ise bunları yapmazsanız, sofranızdan artmış ekmekleri köpeklere, kedilere ve kuşlara bizim ruhumuz için veriniz. Bize sevabını bağışlayınız." derler. Bu kimselerin akrabasından birisi hayır yapınca çok sevinirler.

"-Allah sizden razı olsun, sizleri de Allah sevindirsin, bizi unutmadınız, Allah sizi iki cihanda aziz eylesin." deyip giderler. Şu kimseler ki ölülerini hayır ile anmazlar, ölülerinin ruhları da şöylece beddua ederler:

"-Sizler bizi mahrum ettiğiniz gibi, Allah da sizleri mahrum etsin!" deyip boyunları bükük ve üzüntülü olarak geri dönerler.

Nasıl olsa sonumuz ölümdür, hayır ile anarsak hayır ile anılırız.

Herhangi bir müslüman, kıldığı bir namazın veya tuttuğu bir orucun veya okuduğu bir Kur'ân'ın veya verdiği bir sadakanın sevabını, gerek hayatta olsun gerek hayatta olmasın diğer bir müslümana veya bütün müslümanlara hediye edebilir ve bu câizdir. Bu cevap onlara verilir ve her birinin aynı sevaba sahip olacağı fazl-ı İlâhî'den beklenir.

Büyük İslam İlmihali

Erkam Takvimi Arkası 

8 Kasım 2012 Perşembe

ALLAH'I ZİKRETMENİN ÖNEMİ

Âyet-i Kerîme : "Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? 'Allah' diyecekler. De ki: 'Öyle ise (O'na âsî olmaktan) sakınmıyor musunuz?' "

(Yunus,31)

Hadîs-i Şerif : "Siz meyyit namazını kıldığınız zaman onun için hulûs-i kalple duâ ediniz."

( Ebu Davud, Cenaiz 60, 3199; İbn-i Mace, Cenaiz 23, 1497 )


ALLAH'I ZİKRETMENİN ÖNEMİ








Hasan-ı Basrî'den:

"Makbul zikir ikidir: 1- Hârice sezdirmeden kalbin ve rûhunla Allah'ı hatırlayıp zikretmendir. Bu zikrin çok büyük mükâfâtı vardır. 2- Bundan da daha makbulü, Allah Teâlâ'nın haram kıldığı şeyleri yapmaya kalkıştığında Rabbini hatırlayıp o günahı işlemekten vazgeçmektir."

Hz. Muaz b. Cebel (r.a) şöyle der: "Cennet halkının tek bir hasreti vardır; o da, hayatta Allah'ı zikretmeksizin geçirdikleri vakitlerdir."

Ata b. Ebî Rebah'tan:

"Kim Allah'ın anıldığı mecliste bulunursa, ALLAH ONUN BU MECLİSİNİ 10 KÖTÜ MECLİSİNE KARŞI KEFFARET YAPAR."

Ata b. Ebî Rebah'a soruldu: "Zikir meclsi nedir?"  Cevap verdi: "Namaz nasıl kılınır? Oruç nasıl tutulur? Abdest ve gusül nasıl alınır? Neler helal, neler haramdır? İman nasıl kuvvetlendirilir? Bu gibi meselelerin konuşulduğu her meclis zikir meclisidir."

FIRSAT ARAYIŞI...

Efendimiz, on üç sene insanlara tebliğ için çırpındı. "Gelsinler anlatayım." demedi. Taşlanmayı göze aldı, Tâif'e gitti. Dönüşte bir köleyi buldu, ona hemen tebliğde bulundu. Kölenin müslüman olması, Efendimiz'e çektiği ızdırapları unutturdu. Bir kişiyle sevinmesini bildi.

O bir kişi daha sonra bin oldu, yüz bin oldu...

Erkam Takvimi Arkası

1 Kasım 2012 Perşembe

MEVLÂNÂ HZ. ' NİN İLETİŞİM TEKNİĞİ

Âyet-i Kerîme : "Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de bilir, iki yüzlüleri de bilir."

(Ankebut, 11)

Hadis-i Şerif : "Müslüman kardeşine hakaret etmek, kişiye şer olarak yeter."

(Müslim, Birr 32; Buhârî, Edeb 57; Ebû Dâvud, Edeb 47; Tirmizî, Birr 24; İbn Mâce, Duâ 5)


MEVLÂNÂ HZ. ' NİN İLETİŞİM TEKNİĞİ





Hz. Mevlânâ'nın bir talebesi evlenmiş, hayata karışmıştı. Ziyaretine geldiğinde, talebesinin kılık kıyafetinden ihtiyaç sahibi olduğunu anlamıştı. Fakat halk içinde mahcup etmeden ona nasıl yardım edebilirdi?

Nihayet bulduğu çareyi tatbike koyuldu. Kalkıp gitmek üzere olan talebesine seslendi:

"Osman! Sen eskiden çok mütevâzı biriydin, şimdilerde biraz gurura kapılmış görüyorum seni. Çünkü o zamanlarda gelip elimi öperdin. Halbuki şimdi uzakta oturuyorsun, ne yanıma yaklaştığın var ne de elimi öptüğün!"

Osman, kapının yanındaki yerinden mahcubiyetle kalktı, Mevlânâ'nın yanına yaklaşıp eline sarıldı. O sırada avucu içine önceden hazırladığı altınları kimsecikler görmeden Osman'ın avucunun içine koyarak elini kapatan Mevlânâ, şu tembihte bulunmayı da ihmal etmedi:

"Osman! Ben el öptürmeyi çok severim, sık sık gelip elimi öpmeni istiyorum!"

Osman avucu içindeki altınları sımsıkı tutup çıkarak evinin yolunu tutarken, bu zarif anlayış karşısında öylesine duygulandı ki; yol boyunca gözyaşlarını tutamadı.

Ahmed Şahin

Erkam Takvim Arkası

EDİTÖRÜN NOTU : "Ne güzelsin ey Mevlânâ, ey incelikler sultânı, ey Peygamberimizin yolunun takipçisi! Gayri müslimler bile sana hayran, A.B.D'de en çok satılanlar arasında senin kitabın var, seni anlamak için üniversiteler kürsüler kuruyor! Ne mutlu Anadolu'dan çıkıp dünyaya mâlolmuşsun, Rabbim güzel cennetinde bizleri de seninle beraber eylesin... Amin." 

3 Ekim 2012 Çarşamba

SİZİ RAHATSIZ EDEN SARHOŞ KOMŞUNUZA NASIL DAVRANIRDINIZ?

Âyet-i Kerîme : "Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah'ı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur."

(Rum, 18)

"Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve süsüdür. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ buna aklınız ermeyecek mi?"

(Kasas, 60)

Hadîs-i Şerif : " Cenâb-ı Hakk'a en çok şükredeniniz, insanlara teşekkürde kusur etmeyeninizdir."

(Müsned, 5:212, Câmiu's-Sağîr, I.301)

"Bir kul dünyada bir başkasının ayıbını örterse, Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter."

(Müslim, Birr 72. Ayrıca bk. Buhârî, Mezâlim, 3; Ebû Dâvûd, Edeb 38; Tirmizî, Birr 19; İbni Mâce, Mukaddime 17)



SİZİ RAHATSIZ EDEN SARHOŞ KOMŞUNUZA KARŞI NASIL DAVRANIRDINIZ?

imami azam imamı Azam Ebu Hanife, İmamı azam kimdir, İmam ı azam ebu hanifenin eserleri   

  
                                                                                 
                                                             (İmâm-ı Âzam Ebû Hanife Hz. Türbesi, Bağdat-Irak)

  İmâm-ı Âzam'ın (Ebû Hanife, Numam b. Sabit, 699-769) cahilliğin karanlık gecesinde kutup yıldızı gibi doğduğu günlerdi.       Kûfe'deki evinin bitişiğinde sarhoş bir komşusu vardı. Adam gün boyu kundura tamiriyle meşgul olur, fakat kazandığı helal paracığını götürüp şaraba yatırırdı. Her akşam evine gelir, sofrasını kurar, içip içip nâralar atardı. İmam çoğu gece adamın bed nâralarını, edepsiz şarkılarını duyardı. Elbette rahatsız da olurdu.       Bir gün sarhoşun sesi sedası kesildi. Bir kaç gün sonra İmâm-ı Âzam bu sessizliğin sebebini merak etti. Etrafındakilere, "Bizim komşunun sesi bir müddettir çıkmıyor, acaba ne oldu?" diye sordu. Dediler: "O fena adama birisi iftira attı. Kûfe vâlisi de, üzerine yapışan iftirayı çıkaramayan o sarhoşu hapse attırdı!" İmam bu habere çok üzüldü. Ama onu asıl üzen, komşusunun başına gelen kötü işten vaktinde haberdar olamamaktı.       Ertesi sabah, atına atladığı gibi vâlinin kapısına gitti. Vâli hürmetkâr biriydi. Kendisini saygıyla karşıladı ve arzusunu sordu. İmâm-ı Âzam, "Bir komşum vardı. Kundura tamiriyle uğraşırdı. İşittim ki ona bir iftira atılmış. O ise, bu iftira çamurunu üzerinden temizleyememiş. Siz de onu hapse atmışsınız. Dâvânın yeniden görülmesini istiyorum."       Vâli isteği yerine getirdi. Mahkeme tekrar kuruldu, sarhoş kundura tamircisinin aslına suçlu olmadığı ortaya çıktı. Neticede adamı hapisten çıkardılar. İmâm-ı Âzam kendisini atıyla birlikte kapıda bekliyordu. O sarhoş komşuyu atının arkasına aldı, birlikte evlerinin yoluna düştüler. İmam yolda adama dedi ki: "HAKKINI HELÂL ET! VAZİYETİNİ GEÇ ÖĞRENDİM. KOMŞULUK HAKKINI YERİNE GETİRMEKTE AĞIR KALDIM!"       Sarhoş büyük mahcûbiyet içindeydi. Komşusuna daha evvel çektirdiği sıkıntılar bir bir gözünün önünden geçiyordu ve üzüntüsü daha da artıyordu. "Efendim!" dedi, "Siz beni mahcûbiyet ateşiyle yaktınız. Size çektirdiğim onca eziyetten dolayı pişmanım. Ne olur, beni affediniz! Ben zulmettim, siz benim için büyük iyilik yaptınız. Siz şahid olun. Allah'a yemin ederim ki, bir daha içki içmeyeceğim! Ne sizi ne de başkasını sarhoşluğumla rahatsız etmeyeceğim!"   Erkam Takvimi Arkası  

26 Eylül 2012 Çarşamba

Âyet-i Kerîme : "Rahmân'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında, (incitmeksizin) 'Selam!' derler (geçerler)."


(Furkan, 63)

Hadîs-i Şerif : "Siz düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz; karşılaştığınız zaman da sabır ve mukavemet ediniz."

(Riyâzü's-Sâlihîn, 2/573)

KİM DAHA ŞEFKATLİ?



Genç velînin ölüm döşeğindeki son dakikaları...


Ömrünü âhirete göre geçiren ailenin ferdi olduğu için ölüme hazır ve dayanıklıdır.


Babası sorar:

"Evlâdım! Âhirette neyle karşılaşmayı bekliyorsun?"


Ölüm yolcusu, son nefeslerinden birini daha aldıktan sonra cevap verir:

"Babacığım! Âhiretteki durumuma annem karar verseydi, acaba ne yapardı?"


Baba hiç düşünmeden cevap verir:

"Evlâdım! O annendir, şefkatlidir, günahına sevabına bakmadan seni Cennetü'l-Firdevs'e koyardı!" der.


Bu cevap gencin son tebessümü olur:

"Babacığım! Rabbim bana annemden daha şefkatlidir!" der ve başı düşer, dudakları kapanır.


Dünya bir atlama tahtası olur firdevse doğru...

Erkam Takvimi Arkası









19 Eylül 2012 Çarşamba

RASÛLULLAH (S.A.V) EFENDİMİZİN DUALARI

Âyet-i Kerîme : "(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!"

(Nahl, 125)

Hadîs-i Şerif : "Sahur yapınız, zîrâ sahurda bolluk-bereket vardır."

(Buhârî Savm 20; Müslim Sıyâm 45. Ayrıca bk, TirmizîSavm 17; Nesâî Sıyâm 1819)


RASÛLULLAH (S.A.V) EFENDİMİZİN DUALARI

biz seni görmeden sevdik ya resulullah



"Allâhümmehdinî ve şeddidnî (Allah'ım beni doğru yola ilet ve o yolda başarılı kıl." 

(Müslim; Zikir,78)

"Allah'ım! Ben kendime çok zulmettim. Günahları bağışlayacak ise yalnız sensin. Öyleyse tükenmez lütfunla beni bağışla, bana merhamet et. Çünkü affı sonsuz, merhameti nihayetsiz olan yalnız Sen'sin."

(Buhâri; Daâvât,17)

"Ey Allah'ım! Peygamberin Muhammed(s.a.v)'in Sen'den dilediği hayırları dilerim; Peygamberin Muhammed(s.a.v)'in Sen'den sığındığı şeylerden Sana sığınırım. Yardımcı ancak Sen'sin. Bütün arzular Sana ulaşır. Günahlardan dönüş ve tâata olan güç de ancak Allah'ın yardımı iledir."

(Tirmizî; Daâvât,89)

"Ey Allah'ım! Seni sevmeyi, sevdiklerini sevmeyi ve sevgine ulaştıran işleri (nasib etmeni) Sen'den dilerim. Ey Allah'ım! Sevgini bana, nefsimden, ailemden ve soğuk sudan daha sevimli kıl!"

(Tirmizî; Daâvât,73)

"Ey Allah'ım! Ben Sen'den, doğru yolu, takvâyı, iffet ve gönül zenginliğini dilerim."

(Müslim; Zikir,72 , Tirmizî; Daâvât,72)

"Ey Rabbim, beni, iyilik ettiği zaman sevinen, kötülük ettiği zaman istiğfar edenlerden kıl."

(Câmiu's-Sağîr)

"Allah'ım! Verdiğin nimetin yok olup gitmesinden, lutfettiğin âfiyetin bozulmasından, ansızın vereceğin cezâdan ve Sen'in gazabını üzerime çekecek her şeyden Sana sığınırım."

(Müslim; Zikir,96)

Erkam Takvimi Arkası





.

3 Eylül 2012 Pazartesi

GÖNLÜM RÂZI OLMADI!

Âyet-i Kerîme : "...Her kim dünya nîmetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de âhiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız."

(Âl-i İmran, 45)

Hadîs-i Şerif : "Şehirli bir Müslüman, köylü bir Müslümana simsarlık etmesin. Alışverişte birbirinizi aldatmayınız." 

(Buhârî, Büyû‘ 68; Müslim, Büyû‘ 19. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû‘ 47; Nesâî, Büyû‘ 18; İbni Mâce, Ticârât 15.)



GÖNLÜM RÂZI OLMADI!







Abdullah bin Câfer (r.aleyh), bir seyahat esnasında bir hurma bahçesine uğradı. Bahçenin hizmetçisi siyâhî bir köle idi. Köleye üç adet ekmek getirmişlerdi. Bu sırada bir köpek geldi. Köle, ekmeklerden birini ona attı. Köpek ekmeği yedi. Öbürünü attı. Onu da yedi. Üçüncüyü de attı. Onu da yedi.

Bunun üzerine Abdullah bin Câfer (r.aleyh) ile köle arasında şöyle bir konuşma geçti:

"-Senin ücretin nedir?"

"-İşte gördüğünüz üç ekmek."

"-Niçin hepsini köpeğe verdin?"

"-Buralarda hiç köpek yoktu. Bu köpek uzaklardan gelmiş olmalı. Aç kalmasına gönlüm râzı olmadı."

"-Peki bugün sen ne yiyeceksin?"

"-Sabredeceğim, günlük hakkımı Rabbimin bu aç mahlûkuna devrettim."

Bu güzel ahlâk karşısında hayran kalan Abdullah (r.aleyh):

"Sübhânallah! Bir de benim cömert olduğumu söylerler. Halbuki bu köle benden daha cömertmiş!" buyurdu.

Ardından da o köleyi ve hurma bahçesini satın aldı ve köleyi âzâd edip hurmalığı da ona bağışladı.
(Gazâlî, Kimyâ-yı Saâdet)

Erkam Takvimi Arkası


7 Ağustos 2012 Salı

KADİR GECESİ İBADETİ

Âyet-i Kerîme: "Allah, gizlediğinizi de, açıkladığınızı da bilir." (Nahl, 19)

Hadîs-i Şerif:  "Başkalarını doğruluğa çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Bununla beraber, ona uyanların sevabından da hiç bir şey eksilmez." (Riyaz-üs Salihin C-1 S-217 H-173)


KADİR GECESİ İBADETİ

www.turkkeyif.com

"Gerçek Biz onu (Kur'ân'ı) Kadir Gecesi'nde indirdik. Kadir Gecesi'nin (o büyük fazl-u şerefini) sana bildiren nedir? Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. Onda melekler ve Rûh, Rablerinin izniyle her bir iş için iner de iner. O (gece) yanyeri ağarıncaya kadar selâmdır." (Kadir Sûresi, 97/1-8)

Kadir Gecesi, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. Binâenaleyh, o gece yapılan sâlih amel, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin ay ibadetten daha hayırlıdır. (Celâleyn, Medârik)

Kadir Gecesi'nde şu ibadeti yapmak mustahsen görülmüştür:

Evvela iki rekat namaz, her rekatta Fatiha'dan sonra yedi kere İhlâs-ı Şerif okunacak, selamdan sonra yetmiş kere istiğfar edilecektir.

Sonra yine iki rekat namaz, her rekatta Fatiha'dan sonra üç kere İhlâs, selamdan sonra şu dua okunacaktır:

"Sübhâne men huve gâimun yesheru sübhâne men huve dâimun lem yezel sübhâne men huve hâfizun lâ yağfelu sübhâne men huve cevâdun lâ yebhalu sübhâne men huve rahîmun lâ yağcelu sübhânallâhi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallahu vallahu Ekberu velâ havle velâ guvvete illâ billâhil aliyyil azîm. Sübhâne yâ alîmu yâ azîmuğfir liyezzenbel azîm.   (Dualar ve Zikirler, M.Sâmi RAMAZANOĞLU)

Erkam Takvimi Arkası

11 Temmuz 2012 Çarşamba

ÂHİRETİMİZİ KURTARACAK TESBİHLER

Âyet-i Kerîme : "...Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar." (Bakara, 275)

Hadîs-i Şerif : "Cemaatle kılınan namazın sevabı, yalnız kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir." (Buhârî, Ezân 30; Müslim, Mesâcid 249. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 42; İbni Mâce, Mesâcid)


ÂHİRETİMİZİ KURTARACAK TESBİHLER



Nasırlı eller Allah’ı tesbih ederken,yürekleri nasır bağlamışlara bir haykırış gibidir.

Yer, gök, bütün alem Allah’ı zikrederken nasıl titremesin ki bir kalp! Nasıl yanmasın ki O'nun aşkına!

"Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.(Saff Sûresi,1)" 

 http://guherce.wordpress.com/tag/tesbih/



Allah'ın celâlinden zikrettiğimiz tesbih (Sübhanallah), tehlil (Elhamdülillah) cümleleri, arşın etrafını dönüp dururlar. Onlar, tıpkı arı oğulu uğultusu çıkararak sahiplerini andırırlar. Sizden biri, arşın civarında kendisini andırtan birisinin olmasından hoşlanmaz mı?

"Akşam namazını kıldığın zaman 7 defa 'Allahümme ecirnâ mine'n nâr' de. Şayet bu duayı okur, o gece ölürsen yine cehennemden âzat edilmiş olarak yazılırsın."

İbn-i Abbas'tan: "Rasûlullah teşehhüdden sonra şunu okurdu: 'Allâhümme innî eûzü bike min azâbi'l-kabri cehennem ve eûzu bike min fitneti'd-deccâl ve eûzu bike min fitneti'l-mahyâ ve'l-memât. (Allâh'ım! Cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım. Deccal fitnesinden de sana sığınırım!"

"Kim sabah vakti 3 kere 'Eûzü billâhi's-semîi'l alîmi mine'ş-şeytânirracîm.' der ve Haşr Sûresi'nin sonundaki üç âyeti (Hüvallâhüllezî ile başlayan) okursa, Allah o kimse için akşama kadar dua ve istiğfar etmek üzere 70 bin melek vazifelendirir, O GÜN ÖLÜRSE ŞEHİD OLARAK VEFAT EDER. Kim bu âyetleri akşam vakti okursa, aynı mükâfat ve dereceye ulaşır."

"Allah Bakara Sûresi'ne iki âyetle nihayet vermiştir. Onları okuyana, mükâfâtını Arş-ı Âlâ'daki hazinesinden verecektir. Onları öğrenin, hanımlarınıza ve çocuklarınıza da öğretin."

Ebû Ümâme'den: "Allah Rasûlü'ne, 'En ziyâde dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?' diye soruldu. 'Gecenin sonunda yapılan duadır.' diye cevap verdi.

Fadâle İbnu Ubeyd'den: "Rasûlullah dua eden bir adamın dua sırasında Hz. Peygamber'e salât ve selâm okumadığını gördü. 'Bu kimse acele etti!' buyurdu. Sonra adamı çağırıp 'Biriniz dua ederken Allah'a hamd-ü senâ ederek başlasın, sonra Peygamber'e salât okusun, sonra da dilediğini istesin!' buyurdu.

Erkam Takvimi Arkası





4 Temmuz 2012 Çarşamba

BERAT GECESİ NE YAPMALIYIZ?

Âyet-i Kerîme : "Allah ki, O'ndan başka tanrı yoktur; O Hayy'dir, Kayyum'dur. Kendisine ne bir uyku gelir ne de bir uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir?" (Bakara, 255) 

Hadîs-i Şerif : "Satışta, alışta ve borcunu istemekte müsâmahakâr olan kimseye Allah rahmet etsin." (Buhârî)


BERAT GECESİ NE YAPMALIYIZ?



Berat Duâsı

Bismillâhirrahmânirrahîm. Allâhümme yâzel menni velâ yumennu aleyhi yâzel celâli vel ikrâm. Yâzeddavli velinâmi lâ ilâhe illâ ente Zahralla ciîne ve câral müstecrine ve emânel hâifîne Allâhümme in kunte ketebtenî indeke fil ümmil kitâbi şegıyyen ev mahrûmen ev medrûdân ev mugatterân aleyye firrızgi femhullâhümme bifazlike şegâvetî ve hırmânî ve dardi ve igtârâ rızgi ve esbidni ındeke fî ümmül kitâbi saiden ve merzûgan ve müveffegan lil hayrâti fe inneke gulte ve gavlükel haggu fî kitâbikel münzeli alâ lisâni nebiyyikel mürseli yemhullâhü mâ yeşaû ve yüsbitu ve indehu ümmül kitâb. İlâhi bitecelliyil azemi fî leyletin nisfi min şabânel mükerremilleti fîhâ yufraku küllü emrin hakîm. Ve yubremu entekşife annâ minel belâi mâ nağlemu vemâ lâ nağlemu vemâ ente bihî ağlemû inneke entel eazzül ekramu ve sallallâhu aleyhi seyyidînâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ve sellem.

 
Şa'ban-ı şerifin onbeşinci, Berât gecesi akşam namazından sonra üç kere Yasin sûresi ve her birinin sonunda bu Berât duâsı okunacaktır.

- Birinci Yâsin-i Şerîfden sonra bu duâ okunurken Allah'ın saîd kullarından olmak niyyetiyle ,

- İkinci defa okunurken hayırlı ömür uzunluğu niyyetiyle ,

- Üçüncü defa okunurken kaza ve belâlardan emîn olup hayırlı rızık için   okunacaktır.

Berât gecesinde yatsıdan sonra ikide bir selâm vermek üzere yüz rek'at namaz kılınır. Her rek'atda Fâtiha'dan sonra on kere İhlâs-ı şerîf okunur. On defa İhlâs-ı şerîf okumağa kudreti olmayan beş veya üç kere okur. Bu namaz tamam oldukdan sonra okuyabildiği kadar salavât-ı şerîfe ve huzûr-ı kalble tevbe ve istiğfar edip Allah Teâlâ Hazretlerinden dünyevî ve uhrevî hâcetlerini taleb ve niyâz edecektir.

Dualar ve Zikirler, M. Sâmî RAMAZANOĞLU

http://www.dualar-zikirler.com/index.php?bno=10&yno=50


HÜKÜM GECESİ UYUMAMALI

Muhterem Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (k.s) Hazretlerinin, 1973 yılı Şâbân-ı Şerîf'de ziyaretine gelenlere "Berat Gecesi'nin fazîletlerine dâir" yapmış oldukları bir sohbettir:

' Mübârek Şâbân-ı Şerîf geldi. Bu ayın nısfı Berat Gecesi çok fazîletli, pek mübârek ve mühim bir gecedir. Onun için bu gece hiç uyumamak lazımdır. Çünkü bu gece Tefrik Gecesi'dir.

Tefrik Gecesi demek, kimin said kimin şakî olacağının, kimin gelecek Berat Gecesi'ne kadar ecelinin gelip kimin gelmeyeceğinin, kimin ne kadar rızkı olacağının ayrıldığı ve tesbit edilerek vazifeli meleklere teslim edildiği gece demektir. Allâhu Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruyor.

Resûlü Ekrem Efendimiz (s.a.v) de hadîs-i şeriflerinde, bu gece hiç uyumamayı emretmişlerdir. Bedeni, bünyesi zayıf olanlar veya uykusuzluğa hiç dayanamayanlar, bir iki saat kaylûle yaparlar ve sonra kalkar geceyi uyanık geçirmeye çalışırlar.

Çünkü herkes hakkında bu gece hüküm verilecektir. Hakkında hüküm verilecek kişi uyumamalıdır. Duâ, niyaz, ibadet, tevbe, istiğfar, zikir, şükür yaparak hakkında verilecek hükmün hayırlı olması için yalvarmalıdır.'

Erkam Takvimi Arkası















           















27 Haziran 2012 Çarşamba

İSTİRAHATTEN SONRA

Âyet-i Kerîme : "Gerçek olan Rabbinden gelendir. O halde kuşkulananlardan olma!" (Bakara,147)

Hadîs-i Şerif : "Komşusu şerrinden emin olmayan kimse Cennet'e giremez."  (Müslim; İman, 73)


 
İSTİRAHATTEN SONRA
 

 
Berâ bin Âzib -r.a- anlatıyor:
 
Rasûlullah -s.a.v- bana şöyle buyurdu:
 
"Yatağına yatmak istediğin zaman, namaz abdesti gibi abdest al. Sonra sağ yanına yat ve şöyle dua et:
 
'Allah'ım! Kendimi Sana teslim ettim. Yüzümü Sana çevirdim. İşimi Sana ısmarladım. Sırtımı Sana dayadım. Ümit bağladığım Sen, korktuğum yine Sensin. Senden kaçıp sığınacak ve Senin elinden kurtulacak bir yer varsa, yine Sensin. İndirdiğin kitabına, gönderdiğin Nebîne (peygamberine) îman ettim.'
 
EĞER O GECE ÖLÜRSEN ÎMANLI OLARAK ÖLÜRSÜN; ÖLMEZ DE YAŞARSAN, BÜYÜK SEVAP KAZANIRSIN. YALNIZ BU DUA, SENİN O GECEKİ SON SÖZLERİN OLSUN."
 
Ben hadîsi ezberlemeye çalışırken, "gönderdiğin Nebîne" diyecek yerde "gönderdiğin Rasûlüne" deyince, Rasûlullah -s.a.v- eliyle göğsüme vurarak:
 
"Hayır, 'gönderdiğin Nebîne' diyeceksin!" diye düzeltti.
 
(Buhâri,Vudû' 75; Müslim, Zikr, 56-58; Ebû Dâvûd, Edeb, 98; Tirmizî, Deâvât, 16)
 
(Erkam Takvimi Arkası)

21 Haziran 2012 Perşembe

CENNETLİK

Âyet-i Kerîme : "İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi, kalbinde olana Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, düşmanların en yamanıdır." 

(Bakara, 204)

Hadîs-i Şerif : "Bir meclise geldiğinizde, hiç bir kimseyi kaldırıp da yerine oturmayınız. Toplantıya birisi geldiği vakit açılarak ona yer veriniz."

(Buhârî, Cum’a 20, İsti’zân 31; Müslim, Selâm 28-29)


CENNETLİK


Enes bin Mâlik (r.a)'den:

" Rasûlullah (s.a.v) buyurdular:

-Şimdi size cennetliklerden bir adam çıkagelecektir.

Bir de baktık ki, Ensar'dan, abdest suyu sakalından damlayan ve ayakkabılarını sol eline asmış bir adam çıkageldi. Ertesi gün olunca Rasûlü Ekrem (s.a.v) yine evvelki gibi söyledi. bu adam, gene birincide olduğu gibi çıkageldi. Üçüncü gün Rasûlü Ekrem (s.a.v) aynı sözü tekrar etti. Yine aynı adam ilk hâli gibi çıkageldi. Rasûlü Ekrem (s.a.v) kalkınca Abdullah İbn Amr (r.a) o adamı takib etti ve dedi ki:

-Ben babamla münâkaşa ettim. Üç gün onun yanına gitmeyeceğime yemin ettim. Eğer sen beni bu zaman zarfında yanına alıkoymayı muvâfık görürsen öyle yap.

Adam:
-Olur, dedi.

-Üç geceyi onunla bir arada geçirdik. Fakat gece kalktığını görmedim. Ancak sabah namazına kadar uyandıkça Allâhü Teâlâ'yı zikretti ve tekbir getirdi. Abdullah dedi ki:

-Onun hayırdan başka bir şey söylediğini işitmedim. Üç gece geçince, sanki onun amelini küçük görür gibi oldum ve dedim ki:

-Ey Allah'ın kulu! Babam ile benim aramda bir ihtilaf vâkı' değildir. Fakat, Rasûlü Ekrem'in senin için üç kere (Şimdi size cennetliklerden biri çıkagelecektir.) dediğini işittim. Üç defasında da sen çıkageldin. Amelini anlamak için senin yanında kalmak istedim. Böylece sana uymak istedim. Fakat büyük bir amel işlediğini görmedim. Seni Rasûlü Ekrem Efendimizin söylediği mertebeye ulaştıran nedir? , dedim.

Dedi ki:

-Şu gördüğünden başkası değildir.

Ben dönünce bana seslendi ve dedi ki:

-ANCAK BEN MÜSLÜMANLARDAN HİÇ BİR KİMSEYE KALBİMDE BİR HÎLE VE KİN TUTMAM VE ALLAH'IN VERDİĞİ HERHANGİ BİR HAYIRDAN DOLAYI HİÇ BİR KİMSEYE ASLA HASED ETMEM.

Bunun üzerine Abdullah:

-İşte seni bu dereceye ulaştıran budur, dedi. "

"İnsanlar ihlâslı ibadetten başkasıyla emrolunmadı." (Beyyine Sûresi, 5)

(Erkam Takvimi Arkası)

16 Haziran 2012 Cumartesi

MÎRÂC KANDİLİNE ÖZEL




Gönül Bahçesinden SON NEFES (Osman Nûri TOPBAŞ)


İçinde bulunduğumuz ay, -inşâallâh- hulûlü ile feyizleneceğimiz Mîrâc gibi kıymetli bir geceyi ihtivâ etmektedir.


Hicretten bir buçuk sene evvel ve Receb ayının 27. gecesinde vâkî olan “İsrâ”, yâni Peygamber Efendimiz’in Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya yolculuğu ve “Mîrâc”, yâni sonsuz semâlara yükselişi; zaman ve mekân kayıtlarının dışında yaşanan büyük bir ilâhî tecellîdir.

Âyet-i kerîmede, bu kudsî yolculuk şöyle ifâde edilmektedir:

“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh, noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” (el-İsrâ, 1)

Diğer bir âyet-i kerîme de, bu ilâhî yolculuktaki hikmetli tecellîleri şöyle ifâde etmektedir:

“O dem ki Sidre’yi bir feyiz(12) sarıyor, sardıkça sarıyordu. Peygamberin gözü kaymadı, şaşmadı, sınırı aşmadı da.(13) Vallâhi gördü, hem de Rabb’inin âyetlerinden en büyüğünü gördü.” (en-Necm, 16-18)


Mîrâc vak’ası, bütün ihtişâmı ile tefekkür edildiğinde açıkça anlaşılır ki, gecenin bir ânında cereyân eden bu ilâhî tecellî, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in, Hak Teâlâ’nın sonsuz kudretinin azametini müşâhede etmesi için tertip edilmiş bir “Habîb ile Mahbûb” mülâkâtıdır. Bu ilâhî dâvet ve kabûlün derin hikmetleri, müstesnâ incelik ve güzellikleri, aklın hudutları ve beşer mantığının sınırları dâhilinde lâyıkıyla kavranmaktan münezzehtir. Bu cihetle bu muhteşem yolculuğun derûnî hikmetleri, bildirilen mahdud bilgilerin dışında Habîb ile Mahbûb arasında bir sır olarak kalmıştır.

Bu mübârek gecede, şehâdet parmakları gibi göklere yükselen minârelerimizde parlayacak kandillerin, o gecenin kudsî hâtıralarından günümüze yansıyan nurlu nasipler ve ilâhî armağanlar olduğunu hatırdan çıkarmayalım.

Mîrâc gecesinin ümmet için en ulvî hâtırası ise, hiç şüphesiz ki namazdır. Namaz; dînin direği, gözlerin nûru, kalblerin sürûru, Hâlık ile mülâkat, velhâsıl mü’min gönüllerin mîrâcıdır. Allâh’a kul ve Rasûlüne ümmet olma nisbetinde her birimiz ferdî mîrâclar yaşamak istîdâdındayız. Kulluk hayâtının mîrâcının bilhassa namaz ile tahakkuk edeceğine dâir açık işâretler bulunmaktadır. Dolayısıyla, namazlarımızın keyfiyeti de, mîrâclarımızın seviye ölçüleridir. Bu mîrâclara, yâni ulvî vuslat yolculuklarına günde beş vakit dâvetli bulunmaktayız.

Cenâb-ı Hak, bu mübârek geceyi bütün ümmet için saâdet kaynağı eylesin.


Allâh’ım! Bizlere rahmetini yağdıracak istikâmeti nasîb eyle. Bizleri nefsânî dünya denizinde boğulmaktan muhâfaza eyle. Ey keremi bol Rabb’imiz! Bize hakîkatleri kavrayacak idrâk ve anlayış ver. Kalblerimizi muhabbetinle doldur.


Allâh’ım! Bizleri Kur’ân’ın ilmi ile ziynetlendir. Onun sonsuz tefekkür iklîminde ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in muhabbet gülşeninde gönüllerimizi dipdiri eyle; tâ ki Sen’in yüce huzûruna kalb-i selîm ile gelebilelim…


Âmîn!..

Dipnotlar:

(12) Sidre'yi sarıp kaplayanın, melekler veya Allah'ın nûru olduğu rivâyetleri de bulunmaktadır.

(13) Âyet-i kerîmedeki bu ifadeler:
       "Hz. Peygamber -s.a.v- Rabbine o kadar yönelmişti ki, gök melekûtunda temâşâ ettiği sayısız güzellikler O'nu meşgul etmedi." şeklinde tefsir edilmektedir.

(Gönül Bahçesinden SON NEFES - Osman Nûri TOPBAŞ)


***  Mi'rac Gecesi Namazı


Receb-i Şerifin yirmiyedinci gecesine müsâdif olan mübarek Leyle-i Mi'rac'da oniki rek'at nafile namaz kılınması müstahsen görülmüşdür. Her rek'at-da Fâtihâ-i şerîfeden sonra başka bir sûre okuyarak iki rek'atda bir selâm vermeli ve sonra yüz kere:



okumalı. Sonra yüz kere istiğfâr ederek yüz kere de Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize salât ve selâm göndermelidir.

Gündüzünde de oruçlu bulunmalıdır. Ma'sıyete dâir olmaksızın yapılacak her duânın kabulü inâyet-i ilâhiyyeden umulur.

http://www.dualarzikirler.com/ M. Sâmî RAMAZANOĞLU
















13 Haziran 2012 Çarşamba

HARİKA YEMEK

Âyet-i Kerîme: "Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, halîmdir." (Bakara, 263)

Hadîs-i Şerif: "Hastalanmadan önce sıhhatinin kıymetini bil." (Buhârî; Rikak,3)


HARİKA YEMEK  (Erkam Takvimi Arkası)




Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın, akşam yemeğine gelecek olan oğlu ve yeni gelini için yine mutfağına kapanmış yemek yapıyordu. Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi.

Beklenen misafirler gelip sofraya oturduklarında, çok şaşırtıcı bir durumla karşı karşıya kaldılar. Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler, iştah kapatacak kadar berbattı! Tatlılar un kokuyordu, patatesler yanmıştı, köfteler ise neredeyse hiç pişmemişti. Oğlu, yeni gelini ve aile dostu, kadıncağıza durumu farkettirmemek için ellerinden geleni yaptılarsa da, yemek sırasında pek iştahlı göründükleri söylenemezdi.

Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift annelerinin ellerini öperek evlerine gittiler. Aile dostları ise, biraz daha kaldıktan sonra gitmeyi düşünüyordu. Oğlu ve gelini gittikten sonra yaşlı kadına:

"Senin harika bir aşçı olduğunu adım gibi biliyorum. Bana söyler misin, bu geceki yemekler neden o kadar kötüydü? Bence ya hastasın ya da bir sorunun var." dedi.

Yaşlı kadın gülümseyerek cevap verdi:

"Hayır, hiç bir şeyim yok. Kasten yaptım.

BU YEMEKTEN SONRA OĞLUM, ASLA İKİDE BİR ANNESİNİN YEMEKLERİNİ HATIRLATIP KARISININ KALBİNİ KIRAMAYACAK."

(Erkam Takvimi Arkası)


NOT: İslâm inceliktir, İslâm zarâfettir, İslâm nezâkettir, İslâm her güzel duygunun kaynağıdır, iyi ki de müslümanız, iyi ki de müslüman bir toplumda doğduk, ne kadar çok şükredecek şeyimiz var! Sana şükürler olsun ey Rabbimiz, şükrünü edâdan âciz olduğumuz bu nîmetlerini üzerimizden, son nefesimizi verene kadar eksik etme!  -Âmin- 

Yazılarımıza yorumlarınızı bekliyoruz, yorum yapmak için herhangi bir kişisel bilginizi paylaşmanıza gerek yoktur. Allah'a emanet olun..





29 Mayıs 2012 Salı

İSTANBUL'UN FETHİNE MANEVÎ DESTEK (Fethin Yıldönümü Münasebetiyle)





  İstanbul'un Fethi, 29 Mayıs 1453

"Ubeydullah Ahrâr Hazretleri, perşembe günü öğleden sonra âniden atının hazırlanmasını emretti. Atına binip sür'ayle Semerkand'dan dışarı çıktı. Talebelerine: 'Siz burada oturunuz!' buyurdu.

Mevlânâ Şeyh adı ile mârûf bir talebesi, kendisini bir müddet takip etti. Ubeydullah Ahrâr Hazretleri'nin, atının üzerinde bir sağa bir sola meylinden sonra kaybolduğu haberini verdi. Ubeydullah Ahrâr Hazretleri, bir müddet sonra döndü. Talebeleri, heyecanla bu âni yolculuğun hikmetini sordular. O da:

'Türk sultânı Mehmed Han, benden istiâne etti. Yardım diledi. Ben de ona yardım etmeye gittim. Allah Teâlâ'nın izni ile zafer kazanıldı.' buyurdular.

Horasan'dan gelip İstanbul'un fethine iştirak eden Pîr Ubeydullah Ahrâr'ın oğlu Hâce Abdülhâdî şöyle anlatır:

'İstanbul'a gittiğimde Sultan II. Bayezid, babam Ubeydullah Ahrâr'ın şekil ve şemâilini şöyle tarif etti:

'Babam Fatih anlattı: Fethin en şiddetli zamanında Rabbime ilticâ ederek zamanın kutbunun imdâda yetişmesini istedim. Şu şu vasıfta bir beyaz atın üzerinde karşıma geldi:

'Korkma! Zafer senindir!..' buyurdu.

O Pîre:

'Küffâr askeri çok fazla!' dedim.

O da bana cübbesini açarak:

'İçine bak!' dedi.

Hayretle, cübbesinin yeninin içinden sel gibi akan bir ordu gördüm.

'Bu ordu sana yardıma geldi.' dedi.

Devam etti:

'Şimdi şu tepenin üzerinden üç defa kös'e tokmak vur! Ve bütün askere hücûm emrini ver!' buyurdu.

Ben de aynen öyle yaptım. O Pîr de, ordusu ile hücûma iştirâk etti. Feth-i mübîn gerçekleşti.'

Velhâsıl Fâtih'in, fetih sırasında cümle evliyânın rûhaniyet ve istiânesinden müstefîd olduğu târihî bir vâkıâdır.

(Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriye Osmanlı, Osman Nûri TOPBAŞ)


Not: Sitemize yorum bölümüne çok önem veriyoruz. Yüklediğimiz yazılarla ilgili değerli yorumlarınızı bekliyoruz. Yorumlar, bizim için yeni yazıları seçmede yol gösterici olacaktır. Allah'a emanet olunuz.. 

  


19 Mayıs 2012 Cumartesi

ÜMMETE DUA (ERKAM TAKVİMİ ARKASI)

Âyet-i Kerîme : "...Allah'ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiç kimse yoktur..."
(En'am, 34)

Hadîs-i Şerif: "Allah Teâlâ : 'Benim rızam uğrunda birbirlerini sevenler için, Peygamberlerin ve şehidlerin bile imreneceği nurdan minberler vardır.' buyurmuştur."  (Tirmizî, Zühd 53)



ÜMMETE DUA



Hak dostlarından Mâruf-i Kerhi (k.s), şöyle buyurur:

"Kim her gün on defa:

'Allah'ım! Ümmet-i Muhammed'in hâlini ıslâh eyle! Allah'ım! Ümmet-i Muhammed'in sıkıntılarını gider. Allah'ım! Ümmet-i Muhammed'e rahmet eyle!' 

derse, o kimse Allah dostları arasında yazılır. "



TENHADA ÎKAZ



İmâm-ı Şâfiî (r.aleyh) :

"Eğer kardeşine gizlice, ihlâs ve tatlı bir lisanla nasihat edersen, hakikaten nasihat etmiş olursun.

Eğer herkesin içinde dikkatsizce ayıplar veya azarlarsan, onu yıkmış olursun veya arsız edersin."



LÜZUMSUZ SÖZ KATILAŞTIRIR


kahvehane-proje.jpg




Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur:

"Allah'ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü; Allah'ı unutarak yapılan çok konuşmalar kalbi katılaştırır. Allah'tan en uzak olan kimse ise, kalbi katı olandır."  (Tirmizî; Zühd,62/2411)

(Erkam Takvimi Arkası)






11 Mayıs 2012 Cuma

ASLA "NEDEN BEN?" DEME!

Âyet-i Kerîme: "Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz, hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz."  (Bakara,48)

Hadîs-i Şerif: "Suyu dinlenerek yavaş yavaş içmek, hem hazmı kolaylaştırır, hem de susuzluğu çabuk keser." (Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd ; Eşribe)


ASLA  "NEDEN BEN?"  DEME!       (ERKAM TAKVİM ARKASI)

       
Arthur Ashe

  

Dünyaca ünlü tenis şampiyonu Arthur Ashe, bir kan nakli sırasında amansız bir hastalığa yakalanmıştı. Hastalığı ilerlemişti. Ölümü bekliyordu. Hayatının son günlerinde sevenleri kendisini yalnız bırakmıyor, dünyanın dört bir tarafından mektuplar alıyordu.

İşte o mektuplardan birinde, muhatap olduğu soruya verdiği cevap oldukça mânidardır. Diyordu ki hayranı ünlü tenisçiye:

"-Allah böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?"

Arthur Ashe, hayranının bu aykırı sorusunu şu anlamlı sözlerle cevaplandırdı:

"-Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar. 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir. 500 bini profesyonel tenisçi olur, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50'si Wimbledon'a kadar gelir, 4'ü yarı finale, 2'si ise finale kalır. ELİMDE ŞAMPİYONLUK KUPASINI TUTARKEN, ALLAH'A 'NEDEN BEN?' DİYE HİÇ SORMADIM. ŞİMDİ SANCI ÇEKERKEN, NASIL ALLAH'A 'NEDEN BEN?' DERİM? "

Erkam Takvimi Arkası