16 Haziran 2012 Cumartesi

MÎRÂC KANDİLİNE ÖZEL




Gönül Bahçesinden SON NEFES (Osman Nûri TOPBAŞ)


İçinde bulunduğumuz ay, -inşâallâh- hulûlü ile feyizleneceğimiz Mîrâc gibi kıymetli bir geceyi ihtivâ etmektedir.


Hicretten bir buçuk sene evvel ve Receb ayının 27. gecesinde vâkî olan “İsrâ”, yâni Peygamber Efendimiz’in Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya yolculuğu ve “Mîrâc”, yâni sonsuz semâlara yükselişi; zaman ve mekân kayıtlarının dışında yaşanan büyük bir ilâhî tecellîdir.

Âyet-i kerîmede, bu kudsî yolculuk şöyle ifâde edilmektedir:

“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh, noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” (el-İsrâ, 1)

Diğer bir âyet-i kerîme de, bu ilâhî yolculuktaki hikmetli tecellîleri şöyle ifâde etmektedir:

“O dem ki Sidre’yi bir feyiz(12) sarıyor, sardıkça sarıyordu. Peygamberin gözü kaymadı, şaşmadı, sınırı aşmadı da.(13) Vallâhi gördü, hem de Rabb’inin âyetlerinden en büyüğünü gördü.” (en-Necm, 16-18)


Mîrâc vak’ası, bütün ihtişâmı ile tefekkür edildiğinde açıkça anlaşılır ki, gecenin bir ânında cereyân eden bu ilâhî tecellî, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in, Hak Teâlâ’nın sonsuz kudretinin azametini müşâhede etmesi için tertip edilmiş bir “Habîb ile Mahbûb” mülâkâtıdır. Bu ilâhî dâvet ve kabûlün derin hikmetleri, müstesnâ incelik ve güzellikleri, aklın hudutları ve beşer mantığının sınırları dâhilinde lâyıkıyla kavranmaktan münezzehtir. Bu cihetle bu muhteşem yolculuğun derûnî hikmetleri, bildirilen mahdud bilgilerin dışında Habîb ile Mahbûb arasında bir sır olarak kalmıştır.

Bu mübârek gecede, şehâdet parmakları gibi göklere yükselen minârelerimizde parlayacak kandillerin, o gecenin kudsî hâtıralarından günümüze yansıyan nurlu nasipler ve ilâhî armağanlar olduğunu hatırdan çıkarmayalım.

Mîrâc gecesinin ümmet için en ulvî hâtırası ise, hiç şüphesiz ki namazdır. Namaz; dînin direği, gözlerin nûru, kalblerin sürûru, Hâlık ile mülâkat, velhâsıl mü’min gönüllerin mîrâcıdır. Allâh’a kul ve Rasûlüne ümmet olma nisbetinde her birimiz ferdî mîrâclar yaşamak istîdâdındayız. Kulluk hayâtının mîrâcının bilhassa namaz ile tahakkuk edeceğine dâir açık işâretler bulunmaktadır. Dolayısıyla, namazlarımızın keyfiyeti de, mîrâclarımızın seviye ölçüleridir. Bu mîrâclara, yâni ulvî vuslat yolculuklarına günde beş vakit dâvetli bulunmaktayız.

Cenâb-ı Hak, bu mübârek geceyi bütün ümmet için saâdet kaynağı eylesin.


Allâh’ım! Bizlere rahmetini yağdıracak istikâmeti nasîb eyle. Bizleri nefsânî dünya denizinde boğulmaktan muhâfaza eyle. Ey keremi bol Rabb’imiz! Bize hakîkatleri kavrayacak idrâk ve anlayış ver. Kalblerimizi muhabbetinle doldur.


Allâh’ım! Bizleri Kur’ân’ın ilmi ile ziynetlendir. Onun sonsuz tefekkür iklîminde ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in muhabbet gülşeninde gönüllerimizi dipdiri eyle; tâ ki Sen’in yüce huzûruna kalb-i selîm ile gelebilelim…


Âmîn!..

Dipnotlar:

(12) Sidre'yi sarıp kaplayanın, melekler veya Allah'ın nûru olduğu rivâyetleri de bulunmaktadır.

(13) Âyet-i kerîmedeki bu ifadeler:
       "Hz. Peygamber -s.a.v- Rabbine o kadar yönelmişti ki, gök melekûtunda temâşâ ettiği sayısız güzellikler O'nu meşgul etmedi." şeklinde tefsir edilmektedir.

(Gönül Bahçesinden SON NEFES - Osman Nûri TOPBAŞ)


***  Mi'rac Gecesi Namazı


Receb-i Şerifin yirmiyedinci gecesine müsâdif olan mübarek Leyle-i Mi'rac'da oniki rek'at nafile namaz kılınması müstahsen görülmüşdür. Her rek'at-da Fâtihâ-i şerîfeden sonra başka bir sûre okuyarak iki rek'atda bir selâm vermeli ve sonra yüz kere:



okumalı. Sonra yüz kere istiğfâr ederek yüz kere de Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize salât ve selâm göndermelidir.

Gündüzünde de oruçlu bulunmalıdır. Ma'sıyete dâir olmaksızın yapılacak her duânın kabulü inâyet-i ilâhiyyeden umulur.

http://www.dualarzikirler.com/ M. Sâmî RAMAZANOĞLU
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder