3 Mayıs 2011 Salı

MİSYONERDİM, KUR'ÂN BÜYÜYÜ BOZDU (Fransız Mühtedî Musa BELFORT İle İhtidâ Hikayesi ve Avrupa'da İslâm Üzerine)

MİSYONERDİM, KUR'ÂN BÜYÜYÜ BOZDU (Fransız Mühtedî Musa BELFORT İle İhtidâ Hikayesi ve Avrupa'da İslâm Üzerine)

- Kendinizi tanıtır mısınız?

Adım Musa. Ben bir hristiyandım. Protestan/Evanjelik Kilisesi'ne bağlıydım. Bu mezhepte amaç, İncil'i kelime kelime tatbik etmektir. Burada çok aktiftim. Aktif olduğum için kısa zamanda bir çok görev almaya başladım. İçimde sürekli bir arayış vardı. Günlük hayat beni tatmin etmiyordu. Doğruyu bulmaya çalışıyordum.

- Doğruyu aramaktan ne anlıyorsunuz?

Gençliğimden beri bu dünyanın boşuna yaratılmadığını düşünürdüm. Astronomiye çok meraklıydım. Teleskopla gök cisimlerine bakar, araştırır ve düşünürdüm. Ama bir taraftan da dünyadaki savaşlara, fakir insanlara ve eşitsizliklere bakar, dünyadaki adaleti sorgulardım.

Fransa'nın kuzeyinde Allah'ı tesbih eden, ilâhiler söyleyen bir hristiyan grubun olduğunu duydum. Bu, ilgimi çekti ve oraya gittim. Bunlar beni kabullendiler ve içlerine aldılar. Verdikleri İncil'i okudum. Aldığım cevaplar beni o zaman tatmin etti. Kiliselerine girerek Protestan oldum. Bu kilisede kendimi geliştirdim. Sonra, bu kadar zamandır aradığım gerçeği başkalarına da iletmem gerektiğine inandım. İncil'i insanlara taşımalıydım.

O zamanki inancım şuydu: Adem aleyhisselam'ın günahından her insan bir hisse almıştır. Bu günahtan ancak İsa aleyhisselam'a inananlar kurtulabilirdi.

Sorgulama Başlıyor

- Nasıl müslüman oldunuz?

Çarşıda tebliğ yaptığım bir tezgahım vardı. Üzerine İncil ve diğer kitapları diziyor, insanlara bir şeyler anlatmaya çalışıyordum. Saint Etienne şehrinde, bu işi her C.tesi yapıyordum. Yaklaşık bir sene sonra, tezgahıma bir müslüman geldi ve: "Sen bana dinini anlattın. Peki benim dinimi biliyor musun? Merak edip bir camiye gittin mi, ya da Kur'ân'a göz attın mı? Doğruyu bulmak ancak mukayese ile olur." dedi. O zaman bu uyarıyı çok fazla dikkate almamıştım. Sonra düşünmeye başladım. Söyledikleri doğruydu, müslümanlığı öğrenmeliydim. İçimde, gidip müslüman ülkelerde misyonerlik faaliyeti yapma isteği uyandı.

O zamanlar İslâm'a karşı düşüncelerim hiç iyi değildi. Bağlı olduğum kilisede İslâm çok kötülenirdi. Buna rağmen camiye gitmeye ve Kur'ân okumaya karar verdim. Kendime, Afrika'dan Nijer'i seçtim. Burada hem müslümanlar vardı, hem de halkı Fransızca konuşuyordu. Kur'ân'ı okuyup yanlışlarını bulacak, sonra gidip buradaki halka mukayeseli bir biçimde doğruları anlatacaktım.

Önce bir camiye gittim. Amacım, "camiye gittim, orada yapılan ibadeti gördüm" diyebilmekti. Camiye her giren bana selam veriyor, ben de onlara garip garip bakıyordum. İmama Kur'ân'ı nereden temin edeceğimi sordum, hristiyan olduğumu söyledim. Herhalde müslüman olacağımı düşündü ve bana Fransızca Arapça bir Kur'ân hediye etti. Araştırmalarıma devam ederken, bir taraftan da Kur'ân okumaya başladım. Beni ilk düşünceye sevkeden âyet, Allah'ın Adem aleyhisselam'ı affettiğini söylediği âyet oldu. İncil'de ise, Adem aleyhisselam'ın günahının insanları günaha sürüklediği söyleniyordu.

Orada okumayı bıraktım ve düşünmeye başladım. İlk günahı affeden Allah, çok merhamet sahibi olmalıydı. Merhametli bir Allah, nasıl olur da bir kişinin günahını herkese mâl edebilirdi? Bu beni derinden sarstı ve Kur'ân'a hak verdim. Bu, Eski Ahit'in yani Tevrat'ın "Baba oğulun günahını taşımaz, oğul da babanın günahını taşımaz. Herkes kendi günahını kendi yüklenir." şeklindeki sözü ile paraleldi.

Kur'ân okumaya devam ettim ama bir taraftan da İncil ile karşılaştırıyordum. Karşılaştırma işine İbranice, Yunanca ve Arapça olan başka metinler de ekledim. İbranice metinlerde geçen "Ahad" kelimesinin Kur'ân'da da geçtiğini gördüm. Kelimenin etimolojik kökü aynı: Eşsiz, benzersiz, tek varlık olduğunu ifade ediyor. Bu noktada İsa aleyhisselam'ın Allah olup olmayacağı sorusunu sormaya başladım. Kur'ân, Allah'a eş koşanlardan bahsediyor ve onları azapla tehdit ediyordu. Hristiyanlara Allah'ı üçlememelerini söylüyor ve şirkin en büyük günah olduğunu ifade ediyordu.

Hz. İsa Gerçekte Neydi?

Dört İncil'i eleştirel bir okumaya tâbî tuttum. Matta İncil'inde, Hz. İsa'nın çölde şeytan tarafından aldatılmaya çalışıldığı bir sahne anlatılır. Burada kırk gün oruç tuttuğu anlatılır ve artık açlığın had safhaya vardığı bir andan bahsedilir. (Bu arada bir ilah nasıl acıkır bu da kafama takıldı) Şeytan ona gelerek, kendisine dünyada her şeyin verildiğini, eğer Hz. İsa kendisini tesbih ederse, ona istediğini verebileceğini söyler. Hz. İsa'nın burada şeytana verdiği cevabı Tevrat2tan öğreniyoruz: "Ben ancak Allah'a tesbih eder ve O'na ibadet ederim." Eğer bir ilah olsaydı, böyle cevap verir miydi?

Ve Bir Pazar Günü

Bir Pazar günü Kilise'de ayin sırasında koroya ilahi söyletiyordum. İlahi teslisle alakalı idi. O sırada çok güçlü bir şekilde İslâm'a çağırıldığımı hissettim. Eve döndüğümde kalbimin 'Allah Allah' diye attığını hissediyordum. O hal içerisinde bir elime Kur'ân'ı, bir elime de İncil'i aldım: "Rabbim, kitabın hangisi ise bana göster." diye dua ettim.

Misyoner olarak bir müslüman ülkeye gitmek üzere tüm hazırlıklarımı bitirmiştim. Eğer müslüman olursam, büyük bir bedel ödeyeceğimin farkına vardım. O anda hamdolsun, Allah yardım etti. Kalbim Kur'ân'a aktı ve msülüman olmaya karar verdim. Bir müslüman derneğe gittim. İmama tüm hikayemi anlattım. Çok şaşırdı. Sonra abdest aldım, şehadet getirdim ve ismimi seçtim. Dernekteki yirmiye yakın müslüman beni gözyaşları içerisinde tebrik ettiler. Bir kardeş, "Allah birisini sevince onun kalbini İslâm'a açar." dedi. Çok sevindim, yeniden dünyaya gelmiş gibi oldum.

İslâm'ı kabul etmek zorlaştı gibi. Bir cesaret işi. Buna rağmen İslâm'ı seçenlerin sayısı artıyor değil mi?

Bir örnek vereyim. Bir genç, Osman Nuri Bey'in 'İslâm İman İbadet' kitabını okumuş, merak ettiği için 600 km. yol katederek Osman Nuri Topbaş Hocaefendi'yi ziyarete geldi. Bu genç, gayet büyük imkanları olan, asil bir Fransız ailesine mensup. Ailesinin tek varisi ve katolik. İslâm'ı seçerse büyük bedel ödeyecek birisi. Şu an durumunu bilmiyorum ama zor durumda. Bunun gibi bir çok genç var, gizli gizli İslâm'ı seçiyorlar ya da anne babalarının baskısı ile erteliyorlar.

Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz.



Hz. Ebûbekir (r.a), "Bir kimsenin hidayete erdiğine sevinen kişi, sâlih müslümanlardandır." buyuruyor.


Bu hikayeler beni çok sevindiriyor ve içimde böyle bir hidayete vesîle olabilme arzusunu coşturuyor!



Peygamberimiz (s.a.v) Hz. Ali (r.a)'ye hitaben buyuruyor : "Ey Ali! Bir insanın hidayetine vesîle olman senin için, üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır!"


Konuşanlar: Abdullah Sert, Ahmet Taşgetiren, M. Lütfi Arslan, Süleyman Derin


(Çağın Karanlığından Kurtulup İSLÂM'LA HAYAT BULANLAR, Erkam Yayınları)
























.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder